Ziya Udeh
Çeviri: İslam Özkan
İsrail’in Suriye’deki son dönemde artan askeri hareketliliğinin büyük ölçüde Türkiye ile bağlantılı olduğu artık bir sır değil. İsrailli yetkililerin dışişleri ve savunma düzeyindeki açıklamaları da bu yönde işaretler veriyor. Aynı şekilde, İsrail ve Türkiye’nin her birinin Suriye’de yeni askeri denklemler dayatmaya çalıştığı da gizli bir gerçek olmaktan çıktı. Peki, bu mücadelede üstünlük kimin elinde olacak? Uzmanlar ve gözlemciler hangi senaryoları öne sürüyor?
İsrail, son iki gün içinde Suriye’de gerçekleştirdiği ve askeri üsler ile havaalanlarını hedef alan saldırılarla “açık bir mesaj ve gelecek için bir uyarı” iletmeyi amaçladığını belirtiyor: “İsrail devletinin güvenliğine zarar verilmesine izin vermeyeceğiz.” Bu ifade, Türkiye’ye yönelik bir gönderme olarak değerlendiriliyor; zira son dönemde Ankara’nın Suriye’nin merkezinde askeri üsler kurmayı planladığına dair haberler dolaşıyor.
İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Sa’ar, Perşembe günü yaptığı açıklamada, “Ankara’nın niyeti, Suriye’yi himayesi altına almaktır,” dedi ve ekledi: “Türkiye, Suriye, Lübnan ve diğer bölgelerde de olumsuz bir rol oynuyor.” Bu üslup, doğrudan uyarıların ilk kez bu kadar net bir şekilde ve Suriye’deki en önemli bölgesel aktör olan Türkiye’ye yönelik dile getirilmesi açısından dikkat çekiyor.
Ankara ise son açıklamalarına bakıldığında, Suriye’de kendi denklemini oluşturmak için askeri bir yolu tercih etmeye niyetli görünmüyor. Tam tersine, Cuma gecesi Türkiye Dışişleri Bakanlığı tarafından yayımlanan bildiri, siyasi ve diplomatik bir tonu koruma eğiliminde olduğuna işaret ediyor.
Cuma günü Reuters’a konuşan Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Türkiye’nin Suriye’de İsrail ile herhangi bir çatışmaya girmek istemediğini belirtti. Ancak, İsrail’in askeri hedeflere yönelik tekrarlayan saldırılarının, yeni Suriye hükümetinin tehditleri caydırma kapasitesini zayıflattığını vurguladı.
Perşembe günü Türkiye Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada ise İsrail’in Suriye’deki saldırılara ilişkin “Bu saldırıların, İsrail’in dış politikasının çatışmadan beslenen yaklaşımından başka bir açıklaması yoktur,” denildi.
Türkiye Dışişleri, Ankara’nın Suriye’de, özellikle askeri havaalanlarında üsler kurmayı planladığına dair dolaşan haberlere değinmedi. Bunun yerine, “İsrail’in, bölgesel barışa ve bölge ülkelerinin ulusal birliğine yönelik saldırılarıyla bölgenin güvenliği için en büyük tehdidi oluşturduğu” ifade edildi. Bakanlık, bu saldırıların “kaosa yol açtığını ve terörizmi güçlendirdiğini” savundu.
Üç Olası Sebep
ABD merkezli Atlantik Konseyi’nin önde gelen uzmanlarından Rich Outzen’a göre, İsrail’in Suriye’de askeri harekâtlar düzenlemesinin üç olası nedeni var. Birincisi, geçici hükümetin Esad rejiminden devraldığı gelişmiş ekipmanları imha etmek. İkincisi, özellikle Ahmet Şara liderliğindeki hükümeti, “kendisini destekleyen radikalleri dizginlemeye ve azınlıkları korumaya” zorlamak için baskı uygulamak.
Üçüncü neden ise “Ankara’ya, İsrail’in Suriye’de ya da üzerindeki hareket özgürlüğünü kısıtlamaya niyetli olmadığı ve bunu sınırlamaya yönelik herhangi bir adımın çatışmaya yol açabileceği mesajını vermek” yönünde. Outzen, Al-Hurra sitesine verdiği demeçte bu görüşleri dile getirdi.
“Bölgesel rekabet, çıkarların çatışması ve güven düzeylerinin düşük olmasından kaynaklanıyor; bu durum kolayca yatışmaz,” diye ekleyen Outzen, yine de bu rekabetin bir kombinasyonla yönetilebileceğini belirtiyor.
Rekabeti yönetmenin ilk yolu, “her iki ülkenin sakin ve sağduyulu bir diplomasi yürütmesi” olarak öne çıkıyor. İkinci seçenek ise ABD’nin “geçici bir uzlaşma” sağlamadaki rolüyle ilgili. Outzen’a göre, “Türkiye’nin Körfez ülkeleri ve Mısır ile yaptığı gibi, Türkiye ve İsrail arasındaki rekabeti ticaret ve bölgesel meselelerde iş birliğiyle dengelemek de bir seçenek olabilir.”
Netanyahu’nun İki Hedefi
Türkiye, Müslüman çoğunluklu olup İsrail’i tanıyan az sayıdaki ülkeden biridir. Ancak Nisan 2024’te Türkiye, demir-çelik ürünlerinden uçak yakıtına kadar 54 ürünü kapsayan İsrail’e ihracat kısıtlamaları getirdi.
Gazze savaşı öncesinde Türkiye-İsrail ilişkileri olumlu bir seyir izliyordu. Ancak savaşın başlamasıyla ilişkiler gerildi; bu gerilim, Türkiye’nin ticareti durdurması ve diplomasi koridorlarında İsrail karşıtı tutumlar sergilemesiyle zirveye ulaştı.
Orta Doğu uzmanı Eva Kolouriotis, son iki gün içinde İsrail’in düzenlediği ve T4 üssü ile Hama askeri havaalanlarını tamamen yok eden hava saldırılarının, Türk askeri hareketliliği ve bu havaalanlarına askeri danışmanların ulaşmasının ardından gerçekleştiğini belirtiyor. Kolouriotis’e göre, bu hareketler “Türkiye’nin buraları hava üslerine dönüştürmek için hazırlık yaptığı” izlenimini veriyor.
Al-Hurra’ya konuşan Kolouriotis, İsrail perspektifinden bu hareketlerin “yalnızca İsrail’in kuzeyindeki güvenlik durumunu değil, aynı zamanda İsrail hükümetinin Suriye dosyasındaki siyasi planlarını da tehdit ettiğini” söylüyor.
Benjamin Netanyahu liderliğindeki hükümetin şu anda Suriye’de iki hedefi var: İlki, ülkenin güneyinde orta ve ağır askeri varlığı engellemek; ikincisi, İsrail Hava Kuvvetleri’nin Suriye hava sahasındaki hareket özgürlüğünü güvence altına almak. Kolouriotis, “Bu noktada Türk hava üslerinin kurulması bir risk haline geliyor,” diye ekliyor ve devam ediyor: “Eğer bu üsler kurulursa, İsrail’in Türk ordusuyla gökyüzünde meydana gelebilecek muhtemel bir çatışmayı önlemek için doğrudan bir iletişim hattı kurması gerekecek; ki bu, en azından şu anda İsrail’in istediği bir şey değil.”
Türkiye de Denklemde
İsrail’in Suriye’deki hava saldırılarını tırmandırmasının tek nedeni Türkiye’den kaynaklanan hareketlilikler değil. 8 Aralık 2024’te Suriye muhalefet güçleri, Esad rejimini Şam’da devirdiğini ilan eder etmez İsrail ordusu “tarihindeki en büyük hava saldırı serisini” Suriye’de gerçekleştirdiğini duyurdu.
Bu saldırıların ardından İsrail ordusu, Kuneytra ve Dera vilayetlerinde Suriye topraklarına yönelik bir dizi operasyon başlattı. Son olarak, burada üsler kurduğunu ve uzun vadeli bir varlık oluşturmak için Şeyh Dağı’nın zirvesine yerleştiğini açıkladı.
İsrail, “Suriye’deki Dürzilerin korunmasını sağlama” hedefini de açıkça ortaya koydu. Daha önce güney Suriye’deki bölgelerin silahsızlandırılması hedefi belirtilmişken, son dönemde İsrailli yetkililer “Suriye’de federasyon yönetimi oluşturulması gerekliliği” yönünde niyetlerini dile getirdi.
Bunun yanı sıra, İsrail ordusu Dera kırsalında birkaç köye girmeye çalışırken yerel halkla çatıştı; bu çatışmalarda, son olarak Neva şehrinde olmak üzere siviller hayatını kaybetti. Bu olaylar, Tel Aviv’deki yetkililerin son hava saldırılarını Türkiye’nin hareketleriyle ilişkilendirdiği bir döneme denk geldi.
Kolouriotis, “İsrail medyasının Türkiye’nin Suriye’deki varlığını abartması, birkaç gün önce Netanyahu hükümetinin siyasi kararıyla başladı,” diyor. Türkiye, 2016’daki “Fırat Kalkanı” operasyonuyla Suriye topraklarında yer almaya başlamış ve Mart 2020’deki Soçi Anlaşması’yla bu varlığı daha da sağlamlaşmıştı.
Esad rejiminin düşüşünden önce İsrail hükümeti bu Türk varlığına herhangi bir itirazda bulunmamıştı. Dolayısıyla Kolouriotis’e göre, “mevcut tırmanış askeri olmaktan çok siyasi boyutlar taşıyor.” Araştırmacı, “Gerçek şu ki, İsrail Suriye’de yeni bir askeri denklem dayatmaya çalışıyor,” diye ekliyor.
Kolouriotis, bu denklemin amacının “yeni Suriye yönetimiyle doğrudan ya da ara bulucular üzerinden yapılacak herhangi bir müzakerede siyasi tavizler elde etmek” olduğunu düşünüyor. İsrail’in en önemli talebi “Suriye’nin Golan Tepeleri’nden tamamen vazgeçmesi” ve ikinci olarak “normalleşme yolunun açılması” olabilir
Anlaşmalar Hâlâ Teorik
Esad rejiminin düşüşünden sonra Şam’daki yeni Suriye yönetimi İsrail’e yönelik herhangi bir tehdit yöneltmedi. Tam tersine, lideri Ahmet Şara birden fazla kez Suriye’nin bölge ülkeleri için bir tehdit unsuru olmayacağını vurguladı.
Öte yandan, Türkiye’nin Suriye’nin merkezinde askeri üsler kurmayı planladığına dair çeşitli haberler dolaşsa da, bu iddialar resmi düzeyde henüz doğrulanmadı. Bu durum, Türkiye ile İsrail arasında yeni denklemlerin “oldubitti” olarak yerleşmesinden önce bir mesaj alışverişi ve tepki döngüsünün devam ettiğini gösteriyor.
Türkiye uzmanı Ali Asmar, Türkiye ile Suriye arasında ortak savunma anlaşması üzerine görüşmeler yapıldığını belirtiyor. Bu anlaşma, yeni Suriye ordusunun eğitimi, silahlandırılması ve Suriye’de Türk askeri merkezlerinin kurulmasını içeriyor.
Bu teorik anlaşmalara, Esad rejiminin düşüşünden sonra Türk Savunma Bakanlığı yetkilileri birden fazla kez atıfta bulundu. Ancak uygulama aşaması ve bunun için gereken zaman dilimi hâlâ belirsizliğini koruyor.
Asmar, İsrail’in bu görüşmelerin gerçek dünyada uygulamaya geçmeye yakın olduğunu hissettiğini ve bu nedenle Türk-Suriye askeri iş birliğini engellemeye çalıştığını kaydetti. Asmar’a göre, “Denklem açık: Türkiye, ABD’nin çekilmesinden sonra Suriye’deki boşluğu dolduracak; İsrail bunu istese de istemese de. Çünkü bu boşluğu doldurabilecek başka bir güç yok.”
Asmar, “İran Suriye’den çıkarıldı, Rusya Ukrayna savaşıyla meşgul, Donald Trump yönetimi çekilmek istiyor, İsrail ise Suriye halkı tarafından müttefik değil düşman olarak görüldüğü için bu boşluğu dolduramaz. Türkiye ise farklı bir konumda,” diye devam ediyor.
Amerikan Ara Buluculuğu Çözüm olabilir
Türkiye şu anda Ahmet Şara liderliğindeki yeni Suriye yönetiminin en önde gelen müttefiki konumunda. Ankara, yıllar boyunca kuzey Suriye’de kurduğu üsler ve Şam’a girmeden önce silahlı muhalefet gruplarına sunduğu lojistik ve askeri destekle bu durumu hazırlamıştı.
Kolouriotis, “Türkiye’nin Suriye’deki askeri ve hava varlığını güçlendirmesi, İsrail Hava Kuvvetleri’nin Suriye hava sahasındaki hareket özgürlüğünü kısıtlayabilir ve bu da İsrail’in Suriye planlarında engeller yaratabilir,” diyor. Aynı zamanda, Türkiye’nin askeri varlığı, Şam’daki Şara yönetimini İsrail’in koşullarına karşı daha güçlü bir müzakere pozisyonuna getirebilir.
Son iki günde gerçekleşen İsrail hava saldırılarının dikkat çekici yanı, İsrail’in yerdeki tehditleri uzak tutmanın ötesine geçerek “Suriye göklerini domine etme” ve başka bir tarafın burada rol oynamasını engelleme gibi yeni hedefler ortaya koymasıydı. Özellikle Türkiye’nin üs kurmayı planladığı söylenen askeri havaalanlarının hedef alınması bu açıdan çarpıcıydı.
Kolouriotis, İsrail ile Türkiye arasındaki ilişkinin, Gazze’deki olaylar nedeniyle diplomatik iletişimin kesilmesiyle oldukça karmaşık bir hale geldiğini düşünüyor. “Şam ile İsrail arasında doğrudan bir iletişim hattı yok, Türkiye ile İsrail arasında da yok. Bu nedenle Amerikan ara buluculuğu bir çözüm olarak öne çıkıyor,” diyor.
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Donald Trump ile özel bir ilişkisi var ve bu, yakında ABD’nin Türkiye’ye yönelik bazı yaptırımları kaldırmasını beraberinde getirebilir. Bu ilişkiye dayanarak Ankara, Suriye dosyasında Washington ile anlaşmalar yaparak en iyi çözümü bulabileceğini düşünüyor. Bu anlaşmalar, IŞİD’le mücadele, Suriye’nin doğusundaki IŞİD savaşçılarının tutulduğu cezaevlerinin yönetimi konusunda Suriye hükümetiyle koordinasyonu içerebilir.
Bu anlaşmalar çerçevesinde, Türkiye’nin Suriye’de hava üsleri kurmasına yönelik bir uzlaşma sağlanabilir. Kolouriotis, “Eğer ABD bu adımı kabul ederse, Washington bu anlaşmaları İsrail hükümetine defacto kabul ettirmiş olacaktır” diye ekliyor.
Türkiye uzmanı Ali Asmar ise, Türkiye ile İsrail arasında gerilim artsa bile, her ikisi de ABD’nin müttefiki olduğu için Amerikan ya da Azerbaycan ara buluculuğunun devreye girebileceğini belirtiyor. Doğrudan bir karşı karşıya gelme durumunda ise bunun bölgesel ve uluslararası boyutları olan askeri krizlere yol açabileceğini, zira Türkiye’nin NATO, İslam Devletleri Örgütü ve İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi olduğunu vurguluyor.
Asmar, Türkiye ile İsrail arasında doğrudan bir çarpışmayı beklemiyor. Gelecekte Türkiye-ABD sponsorluğunda Suriye ile İsrail arasında bir “barış anlaşması ya da antlaşması” olasılığını öngörürken, “Türkiye’nin Suriye’deki varlığı kaçınılmazdır; çünkü Türk ulusal güvenliği ile Suriye ulusal güvenliği coğrafi olarak iç içe geçmiş durumdadır,” diyor.
Orijinali için;