Trump’ın Hayran Olduğu Siyasetçi

Trump her zamankinden de daha fazla gündemde… Dünya Trump’ın davranış şifrelerini çözmeye çalışıyor.

İlkeli ve tutarlı bir davranış rehberi olsa amenna çözsünler… Ancak kendine has çözülmesi zor kodları var.

Net olarak bilinen tek şey hayran olduğu ve örnek aldığı siyasetçi… O isim, hal ve gidiş için ciddi ipuçları veriyor.

 

Donald Trump, 20 Ocak Pazartesi günü yaptığı göreve başlama konuşmasında “Amerika’nın altın çağı şimdi başlıyor,” derken çok sevdiği bir dönemden bahsediyordu.

ABD tarihinde “Altın Çağ” olarak adlandırılan yıllar, 19. yüzyılın sonlarından 1900’lerin başına kadar olan dönem.

“Altın Çağ” kavramı Mark Twain’in 1873 tarihli “Yaldızlı Çağ: Günümüzün Masalı” romanından esinlenilerek kullanılmaya başlanmış… “Altın Çağ” denmekte ama eserin tam tercümesi -Gilded Age- Yaldızlı Çağ.

Mark Twain’in kitabında anlattığı yıllar, 1861-1865 arasında yaşanan Amerikan İç Savaş’ının ertesinde ağır bir yoksulluğun yanısıra inanılmaz servetlerin, sanayi imparatorluklarının, yaygın siyasi yolsuzlukların, şiddetli toplumsal mücadelelerin ve itaatkâr bir basının ortaya çıktığı dönemdi.

 

Bu gösterişli dönemin sembolik başlangıç noktası 10 Mayıs 1869 olarak kabul ediliyor.

O gün, Utah’taki Promontory Zirvesi’nde, San Franciscolu bir bankacı, doğu ve batı Amerika Birleşik Devletleri’ni birbirine bağlayan demiryolunun son çivisini çakmıştı.

Artık New York’tan San Francisco’ya ulaşmak altı ay yerine yalnızca altı gün sürecekti.

Bu, 620 bin kişinin öldüğü İç Savaş’ın sona ermesinden dört yıl sonraydı. Endüstriyel, izolasyonist Kuzey; kırsal, ihracata yönelik, köle sahibi Güney’i yenmişti.

Endüstriyel kapitalizmin büyük macerası artık başlayabilirdi.

 

Tıpkı bugünün dijital teknolojisi gibi o dönemin omurgası da demiryolları oldu.

Buhar, makineler, çelik, telgraf, ardından telefon, petrol, elektrik… Bu muhteşem ekonomik büyüme rüzgarını simgeleyecek olan da bu “demir at” olacaktı.

Ve lojistik ve dolayısıyla on kat artan ticaret. Şehirler gökdelenlerle, banliyöler ise fabrikalarla doldu.

1890’da ülkenin gayri safi yurtiçi hasılası (GSYİH), dünyanın önde gelen gücü olan Kraliçe Victoria’nın Birleşik Krallığı’nı geride bıraktı.

Yirmi yıl sonra, 1913’te, Amerika’nın GSYİH’si Birleşik Krallık, Fransa ve Almanya’nın toplam GSYİH’sine eşitlendi. Otuz yıl içinde eşi benzeri görülmemiş bir şekilde ülkenin serveti altı kat arttı.

 

Bu dönemi temsil eden kişi, Başkan William McKinley’di. 1897-1901 yılları arasında başkanlık yaptı.

Donald Trump, işte 1897’den 1901’e kadar ülkeyi yöneten Başkan William McKinley’e hayran.

Beyaz Saray’ın şu anki sakininin gözünde McKinley’in iki önemli özelliği var: fahiş gümrük vergileri politikası ve iş dünyasına yakınlığı.

Dönemin fotoğraflarında McKinley genellikle “dostları” ve cömert bağışçıları John Rockefeller, Andrew Carnegie ve John Pierpont Morgan ile çevrili olarak görülüyor.

 

William McKinley, tıpkı Donald Trump’ın Grönland’ı fethetmek ve Panama Kanalı’nın kontrolünü yeniden ele geçirmek istemesi gibi hem büyük bir korumacı hem de büyük bir yayılmacı olarak hatırlanmakta.

Daha Ohio senatörüyken, gümrük vergileriyle özdeş hale gelmiş. Onun öncülüğünde 1890’da Amerika Birleşik Devletleri gümrük vergilerini uygulamaya koymuş ve bu vergiler ortalama %38’den neredeyse %50’ye çıkmış.

Ardından McKinley başkan seçilince vergileri tekrar artırmış.

Donald Trump, federal bütçenin yarısından fazlasını finanse eden bu modelin hayalini kuruyor.

Nitekim Trump seçim kampanyası sırasında , “1890’larda akıllı bir ülke olduğumuzda -ülkenin tarihinin en zengin döneminde olduğu dönemde- akla gelebilecek her türlü gümrük vergisi vardı; gelir vergisi yoktu,” diyerek iktidara geldi.

Ancak o dönemin pek çok uzmanı Trump’ın dönemi kendine göre yansıtmasından şikâyetçiler.

Örneğin o dönem, devlet harcamalarının ağırlığı gayri safi yurtiçi hasılanın sadece %5,5’i imiş…

Bugün ise %36.

Trump’ın söylemediği bir şey daha var, McKinley sonunda fikrini değiştirmiş:

“Ticaret savaşları kârlı değildir. İyi niyet ve dostane ticaret ilişkileri politikası misillemeyi önleyecektir.”

 

Bu altın çağa, John Davison Rockefeller (petrol), Andrew Carnegie (çelik), John Pierpont Morgan (bankacılık ve demiryolları) ve Thomas Edison (elektrik) damgasını vurdu.

Zenginlikleri, birinin petroldeki, birinin çelikteki, üçüncüsünün de bankacılıktaki egemen konumlarına, hatta tekellerine dayanıyordu.

Bu isimler demiryolu şirketlerindeki meslektaşlarıyla birlikte “Hırsız Baronlar ” olarak adlandırılıyorlardı.

Güçleri, yağmaya, yolsuzluğa ve bugün “hâkim konumun kötüye kullanılması” olarak adlandırdığımız şeye dayanıyordu.

1890’da, ülkenin en zengin 4.000 hanesi, yani Amerikan nüfusunun %1’i, ülke servetinin %50’sine sahipti.

Gerçekten de “Yaldızlı Çağ”mış… Ama kim için? Ülke servetinin %50’sine sahip olan “yüzde 1” için elbette.

“Altın Çağ” muktedirlerinin o dönemdeki güçleri ve servetleri, Elon Musk, Jeff Bezos ve Bill Gates’inkilerle boy ölçüşebilir haldeymiş.

İşte bu yüzden Donald Trump, göreve başlama töreninde Tesla (Elon Musk), Amazon (Jeff Bezos) ve Meta (Mark Zuckerberg) patronlarıyla birlikte olmayı seçtiğinde, Bill Clinton döneminin eski Çalışma Bakanı ve Demokrat Parti’nin sol görüşlü düşünürlerinden biri olan Robert Reich’ın itirazı ya da sorusu adeta doğrulandı.

“Hırsız baronlardan Elon Musk’a, tarih tekerrür mü ediyor?” diye soruyordu Reich, blogunda.

“Aşırı zengin elitler, siyasi yolsuzluk, tekelci şirketler, göçmen karşıtı yerlilik, muazzam eşitsizlikler… Bu sorunlar yeni değil, ülkeye ilk olarak Altın Çağ’da egemen oldular,” diye yazıyordu.

Böyle bir benzetme yapan ilk kişi de o değil. Son on yıldır, 19. yüzyılın sonundaki o döneme dönüş suçlaması düzenli olarak gündeme geliyor.

 

Teknoloji devlerini yemin törenine davet eden Donald Trump, şimdi onlara 2016’da olduğundan çok daha yakın.

McKinley de kendi “yandaşlarına” fazlasıyla müsamahakârmış:

Örneğin “iyi” ve “kötü” tekelcilik arasında ayrım yapan 1890 tarihli Sherman Anti-tröst Yasası’nı neredeyse hiç uygulamamış.

Bu yasa 1890’da kabul edilen ve rekabeti düzenleyen anti-tröst yasası. Adını yasa teklifinin ilk sahibi olan Ohio Senatörü John Sherman’dan almış.

Sherman Yasası, rekabete aykırı anlaşmaları ve ilgili piyasayı tekeline alan veya tekelleştirmeye çalışan tek taraflı davranışları genel olarak yasaklıyor.

 

McKinley başkan olunca, 1823’te Avrupalıların artık sömürgeleştirme veya kukla rejimler aracılığıyla Amerikan yarımküresine müdahale edemeyeceğini açıklayan Başkan James Monroe’nun (1817-1825) doktrinini de uygulamaya koydu.

Genç Cumhuriyet zayıfken bulunan bu savunma konsepti, Amerika Birleşik Devletleri 1898’de İspanya’yı sömürgelerinden çıkarırken uygulandı.

Geleceğin Başkanı Theodore Roosevelt’in Küba’daki San Juan Muharebesi’nde kahraman olduğu savaş, Amerika Birleşik Devletleri’nin Küba’yı, Karayipler’e açılan kapı olan Porto Riko’yu, ayrıca Guam ve Filipinler’i sömürgeleştirmesine olanak sağladı.

Gözlemciler, bu dönemin emperyalizmin doğuşunu temsil ettiğini söyler.

Çünkü Cumhuriyetçi lider McKinley, 20. yüzyılın başlarında gümrük vergilerini büyük ölçüde artırmış ve yayılmacı bir dış politika izlemişti. Hawaii’yi de ilhak etmişti.

Donald Trump’ın yeniden canlandırmak istediği neo-emperyalizm de bu.

Meksika Körfezi’nin adını Amerika Körfezi olarak değiştirmeyi, Grönland’ı ve Başkan Theodore Roosevelt’in himayesinde kazanılan Panama Kanalı’nı fethetmeyi amaçlar gibi duruyor.

 

Ancak Donald Trump ile McKinley arasında bazı farklar ve kimi benzemezlikler de var.

Göçmenler ile yerleşikler arasında ücret rekabetinin yaşandığı bir dönemde, McKinley göçmenlere karşı son derece temkinliymiş.

1896’da Cumhuriyetçi Parti’den aday gösterildiğinde McKinley özellikle Chicago’da sistemi infilak ettirmek isteyen Avrupalı anarşistleri hedef alarak “Eski Dünya’nın aşağılanmış ve suçlu sınıflarının” Amerika Birleşik Devletleri’ne girmesine karşı çıkmış; ancak servet üreten ve ülkenin değerlerine bağlı göçmenleri övmüş, onlardan yana tavır almış.

 

McKinley’nin dönemi, 1892’de Pittsburgh’daki şiddetli ve ölümcül Carnegie grevleri ve 1894’te Chicago’daki Pullman grevleri gibi büyük grevlerle damgalanmadı da 1893’teki mali krizden sonra yaşanan zenginlik nedeniyle “Altın Çağ” adıyla anıldı.

Altın Çağ’ın trajik sonu ise 6 Eylül 1901’de, New York’a yaptığı ziyaret sırasında bir anarşistin Başkan McKinley’i vurmasıyla geldi.

McKinley sekiz gün sonra öldü.

Zaman da değişiyordu. Halk kapitalistlere cephe almaya başlamıştı.

1890’da Rockefeller ve yandaşlarının gücünü sınırlamak için ilk anti-tröst yasası çıkarıldığını söylemiştim.

Ancak tekellere karşı mücadeleyi daha da kızıştıracak olan McKinley’nin halefi Theodore Roosevelt oldu.

Bu da Rockefeller imparatorluğunun 1913’te dağılmasına yol açtı.

Amerikan vatandaşlarının “Hırsız Baronlar”a karşı isyanı açıkça patlak verdi ve Başkan, 8 Kasım 1904’te zaferle ikinci kez seçildi.

Ülkede eşi benzeri görülmemiş bir ahlaki krizin ertesinde “ilericiler”, toplumsal gelişim programları ve “tröstlere” karşı mücadeleyle iktidara geldiler.

Theodore Roosevelt (1901-1909) zamanla tam bir Amerikan ikonuna dönüştü.

McKinley unutulup gitti.

Ancak şimdi Trump ile hatırlanmakta…

Mehmet Altan
Mehmet Altan
Mehmet Altan (d.1953) gazeteci, yazar ve akademisyen. İlk, orta ve yüksek öğrenimini İstanbul’da tamamladı. Yükseköğrenimi sırasında özel sektörde ve Türk Haberler Ajansında görev yaptı. 1979 yılında doktora yapmak için Fransa’ya gitti. Paris I. Pantheon Sorbonne Üniversitesinde, Türkiye-IMF ilişkilerini inceleyen çalışmasıyla 1980 yılında uzman, Türkiye’nin ABD ve SSCB ile ilişkilerini inceleyen teziyle de iktisat doktoru oldu. Doktora eğitimi sırasında çeşitli gazetelerde çalıştı, Cumhuriyet Gazetesinin Paris muhabiri olarak görev yaptı. 1984 yılında Türkiye’ye dönen Altan’ın 1985 yılında, Paris’teyken yazdığı denemeleri Kanatlı Karınca adlı kitapta topladı. Akademi Kitabevi Deneme Ödülünü alan bu kitaptan sonra, tezini kitaplaştırarak Süperler ve Türkiye Türkiye'de Amerikan ve Sovyet Yatırımları adıyla yayınlandı. Altan'ın, Türkiye’deki devlet kavramını irdelemeyi amaçladığı Marks’tan Sevgilerle adlı kitabının yanında, askeri darbelerin ekonomik nedenlerini incelediği Darbelerin Ekonomisi ve Türkiye’den yeryüzüne bakmaya çalıştığı edebi yazılarını içeren Matadorun Ölümü adlı kitapları da bulunmaktadır.

Diğer Yazılar

İlgili Yazılar

Avrupa’yı Kavuran Tartışma: Miras

2025 yılına gelindiğinde, gelişmiş ekonomilerdeki insanların yaklaşık 6 trilyon dolar bir miras birikimine sahip olduğu hesaplanmakta, Bu, ilgili ülkelerin...

Orta Teknoloji Tuzağı

36 yaşındaki Antonin Bergeaud ekonomik büyüme, inovasyon ve teknolojik değişimin ekonomi ve işgücü piyasası üzerindeki etkileri konusunda uzmanlaşmış...

Gerçek Bir Rektör Konuşuyor…

Ben sektirmeden peşindeyim… Bilmem siz izliyor musunuz… Ya da izlemeye gerek duyuyor musunuz… Sırbistan yedi aydır yığınsal protestolarla sarsılıyor. Geçtiğimiz 28 Haziran...

“Tekno-Feodalizm” ve Silikon Vadisi…

Türkiye bayrama adım atmaz dünya da Trump-Musk kavgasının hararetiyle tutuşmaya başladı. Daha o zaman Los Angeles dünyayı sarsmaya...

Silikon Vadisi Şifreleri…

Paldır küldür, ne olduğunu anlayamadan güncelin peşinde yuvarlanıp duruyoruz… Ama galiba esas kurcalanması gereken 21.Yüzyılın ne olduğu ve...

Küreselleşme ve Liberal Demokrasi

Önce, aşağıdaki 20 maddeyi yavaş yavaş ama dikkatlice okumayı öneriyorum: 1- Washington’un dünyayı demokrasiler ve otokrasiler olarak ikiye ayırma...

Kamboçya Örneğinden Yola Çıkarak Ülke İtina ile Nasıl Çökertilir?

“Bir ülke nasıl çökertilir?” sorusu, ister istemez “çökmüş bir ülke nasıl olur?” sorusunu da peşinden sürüklüyor. Çökmüş bir ülke...

Trump ve Küreselleşmenin Gücü…

ABD Başkanı Donald Trump, 2 Nisan'da 60 ülkeye yönelik sarsıcı gümrük vergilerini açıkladı. Kimileri bunu “küreselleşmenin” sonu olarak...

Asya-Pasifik, Hindistan ve Orta Sınıflar

Suriye’deki gelişmeler, Orta-Doğu üzerine yapılan analizleri, yorumları ve tartışmaları iyice köpürttü. Orta-Doğu deyince bir müddet sonra sahneye ister istemez...

2024 Nobel Kimya Ödülünü Hangi Makina Almıştı?

Türkiye gündemine çok uzak ama Türkiye'nin yakın geleceği nasıl ıskaladığını gösteren bir soru sorarak başlayalım. Nobel 2024 Kimya Ödülü...

Ağ Toplumu

Kar, kış, kıyamet… Zemheri… Kapalı yollar, ulaşılmayan köyler. * * * 21. yüzyılın ilk çeyreği de hızlıca akıp gidiyor… Bulunduğumuz zaman dilimi belli...

Batı’da ve Türkiye’de Orta Sınıflar…

Batı’daki resmi kaynaklara danışırsanız: “Orta sınıf kavramı, toplumsal ölçeğin merkezinde yer alan nüfusu bir araya getirmektedir. Bir ülkenin ekonomik...