Bir önceki “Yapay Zekaya Trump Damgası” başlıklı yazıda 21. yüzyılın en belirleyici teknolojisi olan yapay zekaya Trump yönetiminin damga vurma çabalarından söz etmiştim.
Trump, Biden dönemi siyasetini tamamen ters yüz etti… Güvenlik sınırlamalarını kaldırdı.
Ancak teknoloji devlerinin istekleri doğrultusunda oluşturulan bu yeni düzenleme çok ciddi bir muhalefetle de karşılaştı.
Gelişmeleri tararken Thomas Wheeler’in uzun bir yazısına rastladım.
Thomas Wheeler, Federal İletişim Komisyonu eski başkanı olduğu için yazısı da önemliydi.
Federal İletişim Kurulu, İngilizce resmi ismiyle Federal Communications Commission-FCC, ABD’nin eyaletler arası ve uluslararası radyo, televizyon, tel, uydu ve kablo iletişimini denetleyen bağımsız bir devlet dairesi. Kongre’den çıkan bir yasa ile kurulmuş.
Wheeler, 31. Başkan olarak görev yapmış.
Bu göreve Başkan Barack Obama tarafından atanmış.
Wheeler, Donald Trump‘ın yeni yönetimi 20 Ocak 2017’de başladığında istifa etmiş.
Şimdi 80’inine merdiven dayamış durumda.
31 Temmuz’da Brookings’e yazdığı “Trump’ın Başkanlık kararları yapay zekayı siyasallaştırıyor” başlıklı yazısında yeni düzenlemeyi ciddi bir eleştiriye tabi tutuyordu.
Yazısında konunun hukuksal boyutuna girmiş olması da dikkatimi çekti.
Wheeler, yazısının “Belirsiz Yetkilerin Tehlikesi” başlıklı bölümünde şöyle yazıyordu:
“Politika şu soruyu akla getiriyor: ‘İdeolojik ön yargı’ tam olarak neyi ifade ediyor?
Bu terim politik ve duygusal olarak yüklü ancak yasal olarak belirsiz.
Merhum Yargıç Antonin Scalia‘nın 2015 tarihli ABD Yüksek Mahkemesi kararında uyardığı gibi yasanın bu tür bir belirsizliği, keyfi yetki kullanımına yol açabilir.
Bu, yalnızca ifade özgürlüğünü keyfi bir şekilde ihlal etmekle kalmaz, aynı zamanda net tanımlar olmadığı için geliştiriciler yeni sözleşme standartlarının ne olduğunu tahmin etmek zorunda kalır. Trump yönetimi, muğlak terimleri kullanmakta oldukça usta.
Örneğin, Federal İletişim Komisyonu başkanı, Donald Trump‘ın CBS’ye açtığı 20 milyar dolarlık davanın ardından CBS/Paramount birleşmesini incelerken, kurumun ‘kamu yararı’ standardını ihlal ettiğini iddia ediyor.
Ancak ‘kamu yararı’ terimi tanımlayamıyor; bu da siyasi yorumlamalara olanak tanıyan bir muğlaklık.”
“Merhum Yargıç Antonin Scalia‘nın 2015 tarihli ABD Yüksek Mahkemesi kararında” söyledikleri ve yaptığı uyarılar bütün toplumlar için önem taşıyor.
Antonin Scalia, 1986’dan 2016’daki ölümüne kadar ABD Yüksek Mahkemesi’nde görev yapmış bir hukukçu.
Mahkemenin muhafazakâr kanadından, “orijinalist ve metinselci” bir anlayışa sahip… Derinlikli entelektüel donanımı da hukukçu kimliğini sürekli besleyip diri tutmuş.
“Orijinalist ve metinselci “ yaklaşım, yasal metnin yapısına bakarken kelimeleri, yetenekli, makul bir insanın zihninde oluşturacağı anlamla kabul etmeyi ilke edinmekte.
Daha da açıkçası, yargıçlarla savcılar, yasa maddelerini öyle kendi keyiflerine göre eğip bükerek yorumlayamazlar diyor.
Antonin Scalia gibi yargıçların Amerika’daki varlığı ve onların oluşturduğu kurumların niteliği beni Daron Acemoğlu’nun Nobel alan yaklaşımına götürdü.
2024 Nobel Ekonomi Ödülü’nü, Daron Acemoğlu, Simon Johnson ve James A. Robinson, “ulusların refah toplumlarına dönüşmesi” üzerine yaptıkları çalışmalar nedeniyle kazanmıştı.
Üç ekonomist coğrafi ve ekonomik açıdan farklı özelliklere sahip ülkeleri kıyaslayarak, kurumların yapısının ulusların zenginleşmesi sürecinde belirleyici faktör olduğuna ilişkin çıkarımlarda bulundular.
Nobel Komitesi tarafından yapılan açıklamada, “Hukukun üstünlüğünün zayıf olduğu toplumlar ve nüfusunu kötüye kullanan kurumlar, büyüme veya daha iyiye doğru değişim yaratmaz. Ödül sahiplerinin araştırması bunun nedenini anlamamıza yardımcı oluyor” denmişti.
“Hukukun üstünlüğünün” zayıf olduğu toplumlar…
Ne yazık ki Türkiye “Hukukun Üstünlüğü Endeksi”nde 143 ülke arasında 117. sırada.
Trump’ın yolundan çıkarmaya çalıştığı ABD ise Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde 24. sırada.
Daha aşağılara kaymamak için kurumlar ve yargıçlar direniyor.
Örneğin, Federal bir temyiz mahkemesi, 29 Ağustos’ta, Trump’ın 1977 tarihli “Uluslararası Ekonomik Acil Durum Yetkileri Yasası”nı kullanarak gümrük vergileri uygulamasını “yetki aşımı” olarak değerlendirdi.
Trump yönetimi, bu kararın ikinci dönemindeki en önemli ticaret politikalarından birini tehlikeye attığını ileri sürdü.
O nedenle Trump, geniş kapsamlı gümrük vergilerini sürdürmek için ABD Yüksek Mahkemesi’ne başvurdu.
Adalet Bakanlığı, mahkemeden davayı hızla ele almasını talep ederek 10 Eylül’e kadar davayı gündemine almasını ve Kasım ayında duruşma yapılmasını istedi. Gümrük vergilerinin ABD’nin ekonomik güvenliğini ve diplomasisini güçlendirdiğini, aksi durumda ülkenin ticari misillemeler karşısında savunmasız kalacağını ileri sürdü.
Trump’ın “karşılıklılık” adı altında uygulamaya koyduğu gümrük vergileri, Çin, Kanada ve Meksika gibi ülkeleri hedef almış, özellikle Çin’e yönelik ek vergiler uyuşturucu kaçakçılığı ile mücadele gerekçesiyle savunulmuştu.
Ancak temyiz mahkemesi, tarifelerin “Uluslararası Ekonomik Acil Durum Yetkileri Yasası” kapsamına girmediğine ve Kongre’nin vergiler üzerindeki anayasal yetkisinin ihlal edildiğine hükmetti.
Mahkeme kararında, Başkan’ın bu yasaya dayanarak sınırsız vergi uygulama yetkisine sahip olamayacağı vurgulandı.
Reuters’ın haberine göre, Trump’ın gümrük vergilerine karşı dava açanlar arasında, küçük ithalatçı işletmelerin yanı sıra çoğu Demokratlar tarafından yönetilen 12 eyalet de bulunuyor.
Küçük işletmelerin avukatları, bu vergilerin hayatta kalma şanslarını tehlikeye attığını savunarak Yüksek Mahkeme’de de kazanacaklarına inandıklarını ifade ediyor.
Kurumlar ve yargıçlar güçlü olunca hukuk devleti de yaşamaya devam ediyor.
Devlet ölmüyor, toplum sürünmüyor.
Bugünlerde Amerika’daki gelişmeleri yakından izlemekte büyük yararlar var.
Hukukun sınırlarını zorlamaya çalışan bir yönetici ile yerleşik yargı mekanizmasının arasındaki çatışma herkese çok şey öğretebilir çünkü.
Amerika’daki demokratik yapıyı yargının önemli bir bölümü güçlü bir biçimde savunuyor.
Bir düşünün, yargı kendi keyfince hareket etmek isteyen bir politikacının işbirlikçisi olmayı kabul etseydi, Amerika’da gelişmeler ne yöne doğru ve ne hızda ilerlerdi…