Gerçek Bir Rektör Konuşuyor…

Ben sektirmeden peşindeyim…

Bilmem siz izliyor musunuz…

Ya da izlemeye gerek duyuyor musunuz…

Sırbistan yedi aydır yığınsal protestolarla sarsılıyor.

Geçtiğimiz 28 Haziran Cumartesi günü de 140 bin öğrenci sokaklardaydı…

Bu, 300.000 kişinin katıldığı 15 Mart gösterisinden sonra hareketin başlangıcından bu yana en büyük gösterilerden biri oldu.

Bu devasa protestolar 1 Kasım 2024’te Novi Sad tren istasyonunun üzerindeki beton gölgeliğin çökmesi ve iki çocuk da dahil olmak üzere on altı kişi ölmesi sonrası başladı.

Öğrenciler hızla devreye girdi.

Novi Sad tren istasyonunun yeni yapılmış olan beton çatısının çökmesi, protestocuların gözünde Sırp hükümetinin suistimallerinin ölümcül bir sembolü.

Öğrenciler ve muhalefet, aşırı sağcı Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic’i yolsuz bir sistem kurmak ve kurumlar üzerindeki kontrolünü artırmakla suçluyor.

Novi Sad trajedisini de bunun utanç verici bir  örneği olarak gösteriyorlar.

Böylesine büyük bir protesto hareketinin karşısında Sırbistan Cumhurbaşkanı, Ocak ayında hükümet başkanı ve bazı bakanları görevden aldı.

Ancak protestocuları sürekli olarak “darbe planlamakla, başka ülkelerden para almakla veya kendisini öldürmeye çalışmakla” suçluyor.

Hükümet, aktivistlere baskı yapmaya devam ediyor.

Popülist ve baskıcı rejimin bu son  trajedi karşısındaki eylemsizliğine öfkeli olan öğrenciler, kökleşmiş yolsuzluğa atfedilen bu trajedi karşısında, bağımsız bir soruşturma da dahil olmak üzere çeşitli taleplerde bulundular.

Mayıs ayından bu yana da erken parlamento seçimleri için çağrı yapıyorlar.

Öğrenciler, Başkan’dan geçtiğimiz cumartesine kadar yerine getirmesini istedikleri iki talepte bulundular:

1-Parlamentonun feshedilmesi

2-12 Nisan’dan beri başkanlık binasının dışında kamp kuran destekçilerinin uzaklaştırılması.

Cuma akşamı cumhurbaşkanı talepleri reddetti ve daha önce de yaptığı gibi ögrencileri  “dış güçlerin” hizmetinde olmakla suçladı.

Buna karşılık öğrenciler bir bildiri yayınladı:

“Sırbistan Halkı! Zaman doldu, ama bizim için değil (…) . Bu mücadele sadece öğrenciler için değil. Bugün hepimiz seçim istiyoruz. Hepimiz ayağa kalkacağız ve hepimiz kazanacağız. (…) Sırbistan’daki her kapıyı çalmaya devam edeceğiz. Her şehirde, her köyde, her sokakta olacağız. (…) Sırbistan’da yaşayan herkes çıkıp oy kullanacak. Zafer bizim olacak. Size ne yapacağınızı söylemeyeceğiz, bilmediğimiz için değil, sizler kendinizi bildiğiniz için. Ve demokrasi halkın seçim yapmasını gerektirdiği için.”

Öğrenciler daha sonra Instagram’da paylaştıkları bir mesajda, radikalleşmeden yetkilileri sorumlu tuttu ve “talepleri karşılamak için her türlü imkana sahip olan yetkililerin şiddeti ve baskıyı tercih ettiğini ” belirtti.

Cumartesi günü ise “Seçim istiyoruz!” diye slogan atan kalabalık, öğleden sonra geç saatlerde başkent Belgrad’ın en büyük meydanını ve çevresindeki sokakları doldurdu.

Akşam geç saatlerde, gösterici grupları ile polis arasında çatışmalar çıktı ve polis göz yaşartıcı gaz bombası kullandı. Orantısız şiddet uygulamaktan çekinmedi.

Halbuki çatışmalar hareketin başlangıcından beri nadirdi.

Bu süreçte..

Belgrad Üniversitesi Rektörü Vladan Djokic, baskıcı rejimlerin özgür basın ve özerk üniversitelere karşı düşmanlığını Sırbistan örneği üzerinden somutlaştıran bir açık mektup yayınladı.

Beni en çok bu mektup ve gerçek bir üniversite rektörüne rastlamak etkiledi.

Rektörün mektubu şöyle:

“Düşünce özgürlüğü artık kampüste güvende değil. Columbia ve Harvard’dan Belgrad’a kadar üniversiteler saldırı altında. Ancak Amerika Birleşik Devletleri’nde hala bağımsız mahkemeler ve onu siyasi saldırılara karşı savunabilecek özgür bir basın varken, Sırbistan gibi bir ülkede tablo oldukça farklı.

217 yıllık tarihi boyunca çeşitli ideolojik sistemler ve yönetim biçimleri geçiren Belgrad Üniversitesi, Balkanlar’daki en büyük ve en prestijli kamu üniversitesidir: 100.000 öğrenci kayıtlıdır ve Sırbistan’ın bilimsel çıktısının %40’ını oluşturmaktadır. Ancak bölgenin modernleşmesinin, toplumsal yaşamının ve eleştirel düşüncenin bu tarihi dayanağı, öğrenci haklarını ve üniversitenin temel ilkelerini savunduğu için hükümet tarafından saldırı altındadır. Bugün, kurumumuz hayatta kalmak için mücadele etmelidir.

Kriz, Kasım 2024’te Sırbistan’ın Novi Sad kentinde tren istasyonunun gölgeliğinin çökmesi ve 16 kişinin ölümüyle sonuçlanan trajik kazadan sonra patlak verdi .

Sırbistan’ın kamu üniversitelerindeki öğrenciler, felaket için adalet talep etmek, ayrıca hukukun üstünlüğünü savunmak ve kurumsal reformlar çağrısında bulunmak için harekete geçti.

Barışçıl ve ilkeli protestoları, yüz binlerce vatandaşın devlete ortak bir mesaj göndermek için bir araya gelmesiyle büyük bir toplumsal seferberliğe yol açtı.

Belgrad Üniversitesi, siyasi bir mücadele olarak değil, adaleti savunmak ve Sırp yetkililerden hesap sormak için taleplerini destekledi. Bu dayanışma, bir misilleme önlemleri çığını tetikledi.

Altı aydan uzun süredir verdiği güçlü destek nedeniyle Belgrad Üniversitesi sürekli baskıya ve baskıcı önlemlere maruz kaldı.

Rektör, rektör yardımcısı ve dekanlar olarak bir dizi cezai ve idari işlemin hedefiyiz. Hükümet yanlısı medya ve magazin gazeteleri üniversiteye karşı saldırgan ve şiddet içeren söylemler yayıyor.

Sırp öğrencilerin çabalarına ve kararlılıklarına rağmen (bazıları Nisan ve Mayıs aylarında Avrupa’nın dikkatini ülkemizdeki duruma çekmek için Strazburg ve Brüksel’e koştu veya bisikletle gitti) üniversitelerimize yönelik tehditler kamuoyunda ve Avrupa medyasında pek yankı bulmuyor.

Ve yine de Sırp yetkililer şu anda kamu yüksek öğrenimini boğmak için gerçek bir kampanya yürütüyorlar.

Belgrad Üniversitesi’ne karşı, birbiriyle ilişkili üç mekanizma kullanıyorlar: mali baskı, kurumsal sindirme ve belirli öğrencilere ve üniversite personeline yönelik hedefli baskı.

Eleştirel bir gözlemcinin yerinde bir şekilde özetlediği gibi, bu yeni rejim altında “bilim bir hobi gibi ele alınıyor .”

Öğretmenlerin maaşları büyük ölçüde azaldı, önce Şubat ve Mart aylarında orijinal seviyelerinin %50’sine, ardından Nisan ayında %12,5’e düştü.

Şu anda, tam zamanlı bir profesör ayda 250 avrodan az kazanıyor, bu da Sırbistan’daki yasal asgari ücretin çok altında.

Öğrenciler ise kamu yardımlarından ve temel haklardan (barınma, yiyecek) yararlanmalarını sağlayan statülerini kaybetme riskiyle karşı karşıyadır. Eğitim Bakanlığı, gelecek akademik yıl için kabul kararlarını erteleyerek binlerce gencin geleceğini tehlikeye attı.

Yetkililer baskıyı daha da artırmak için denetimler ve teftişler yapıyor, hatta kurumları idari gözetim altına almakla tehdit ediyor. Devlet, kamu fonlarının ödenmesini geciktiriyor, hatta iptal ediyor.

Bir dizi koordineli saldırı altında, kamusal yüksek öğrenimin yavaş yavaş parçalanmasına tanık oluyoruz.

İngiliz matematikçi ve filozof Bertrand Russell’ın (1872-1970) bir keresinde belirttiği gibi: “Eğitimde özgürlük çok yönlüdür. İlk olarak, öğrenme veya öğrenmeme özgürlüğü vardır. Sonra, kişinin ne öğreneceğini seçme özgürlüğü vardır. Ve son olarak, fikir özgürlüğü vardır.”

Bugün Sırbistan’da, tüm bu özgürlükler tehdit altındadır.

Açık sansürle değil, eleştirel sesleri bastıran ve akademik özerkliği baltalayan, üniversitedeki bağımsız düşünce alanını yok etmeyi amaçlayan sistematik baskıyla. Mahkemelerin, mezun ağlarının, medyanın ve sendikaların müdahale edebildiği Amerika Birleşik Devletleri’nin aksine, Belgrad’da bize direnmemizde yardımcı olacak çok az müttefikimiz var.

Her şeye rağmen sessiz kalmayacağız.

Üniversiteler önemlidir. Öğretim ve araştırma demokratik bir toplumun omurgasını oluşturur. Sırbistan yeni bir siyasi kültüre yol vermelidir.

Bu kültür, yolsuzluğa ve şiddete son verilmesini talep eden ve karşı konulamaz bir güç kazanan öğrenci hareketinin ve toplumsal isyanın gücü ve kararlılığıyla besleniyor.

Özgür düşüncenin kalesi ve toplumda yaşamsal enerjinin kaynağı olan Belgrad Üniversitesi, öğrencilerinin yanında durur, geçmişe, bugüne ve gelecek nesillere saygı duyar.

Önemi bir sınıfın duvarlarının çok ötesine uzanır: siyasi sistemin susturmaya çalıştıklarını bile güçlendirme kapasitesine sahiptir.

Bugün, üniversitenin ölümüne tanık olmuyoruz, ancak bilgi sahibi olanların aşağılandığı, kamusal tartışmaların bayağılığa düştüğü, itaatsizlik etmeye cesaret eden ve kendisinin yozlaşmasına izin vermeyen her vatandaşın sistematik olarak itibarsızlaştırıldığı bir dönemin sonuna tanık oluyoruz.

Yeni bir dönem başlıyor.”

Yaşanan dönem, sadece iyiler ve kötüler arasındaki değil…

Mesleklerin gerçek temsilcileriyle sahteleri arasındaki savaşı da kapsıyor…

Belgrad Üniversitesi Rektörü Vladan Djokic’in kamuoyuna açık mektubu gerçek bir rektörün nasıl olması gerektiğini ve üniversite zihniyetini sergiliyor…

Ve baskıcı rejimlerin hizmetkarları olarak oraya

Mehmet Altan
Mehmet Altan
Mehmet Altan (d.1953) gazeteci, yazar ve akademisyen. İlk, orta ve yüksek öğrenimini İstanbul’da tamamladı. Yükseköğrenimi sırasında özel sektörde ve Türk Haberler Ajansında görev yaptı. 1979 yılında doktora yapmak için Fransa’ya gitti. Paris I. Pantheon Sorbonne Üniversitesinde, Türkiye-IMF ilişkilerini inceleyen çalışmasıyla 1980 yılında uzman, Türkiye’nin ABD ve SSCB ile ilişkilerini inceleyen teziyle de iktisat doktoru oldu. Doktora eğitimi sırasında çeşitli gazetelerde çalıştı, Cumhuriyet Gazetesinin Paris muhabiri olarak görev yaptı. 1984 yılında Türkiye’ye dönen Altan’ın 1985 yılında, Paris’teyken yazdığı denemeleri Kanatlı Karınca adlı kitapta topladı. Akademi Kitabevi Deneme Ödülünü alan bu kitaptan sonra, tezini kitaplaştırarak Süperler ve Türkiye Türkiye'de Amerikan ve Sovyet Yatırımları adıyla yayınlandı. Altan'ın, Türkiye’deki devlet kavramını irdelemeyi amaçladığı Marks’tan Sevgilerle adlı kitabının yanında, askeri darbelerin ekonomik nedenlerini incelediği Darbelerin Ekonomisi ve Türkiye’den yeryüzüne bakmaya çalıştığı edebi yazılarını içeren Matadorun Ölümü adlı kitapları da bulunmaktadır.

Diğer Yazılar

İlgili Yazılar

“Tekno-Feodalizm” ve Silikon Vadisi…

Türkiye bayrama adım atmaz dünya da Trump-Musk kavgasının hararetiyle tutuşmaya başladı. Daha o zaman Los Angeles dünyayı sarsmaya...

Silikon Vadisi Şifreleri…

Paldır küldür, ne olduğunu anlayamadan güncelin peşinde yuvarlanıp duruyoruz… Ama galiba esas kurcalanması gereken 21.Yüzyılın ne olduğu ve...

Küreselleşme ve Liberal Demokrasi

Önce, aşağıdaki 20 maddeyi yavaş yavaş ama dikkatlice okumayı öneriyorum: 1- Washington’un dünyayı demokrasiler ve otokrasiler olarak ikiye ayırma...

Kamboçya Örneğinden Yola Çıkarak Ülke İtina ile Nasıl Çökertilir?

“Bir ülke nasıl çökertilir?” sorusu, ister istemez “çökmüş bir ülke nasıl olur?” sorusunu da peşinden sürüklüyor. Çökmüş bir ülke...

Trump ve Küreselleşmenin Gücü…

ABD Başkanı Donald Trump, 2 Nisan'da 60 ülkeye yönelik sarsıcı gümrük vergilerini açıkladı. Kimileri bunu “küreselleşmenin” sonu olarak...

Asya-Pasifik, Hindistan ve Orta Sınıflar

Suriye’deki gelişmeler, Orta-Doğu üzerine yapılan analizleri, yorumları ve tartışmaları iyice köpürttü. Orta-Doğu deyince bir müddet sonra sahneye ister istemez...

2024 Nobel Kimya Ödülünü Hangi Makina Almıştı?

Türkiye gündemine çok uzak ama Türkiye'nin yakın geleceği nasıl ıskaladığını gösteren bir soru sorarak başlayalım. Nobel 2024 Kimya Ödülü...

Ağ Toplumu

Kar, kış, kıyamet… Zemheri… Kapalı yollar, ulaşılmayan köyler. * * * 21. yüzyılın ilk çeyreği de hızlıca akıp gidiyor… Bulunduğumuz zaman dilimi belli...

Batı’da ve Türkiye’de Orta Sınıflar…

Batı’daki resmi kaynaklara danışırsanız: “Orta sınıf kavramı, toplumsal ölçeğin merkezinde yer alan nüfusu bir araya getirmektedir. Bir ülkenin ekonomik...