Chen Kertcher | Gadi Hitman
Çeviri: İslam Özkan
Özet
Bu makale, Orta Doğu’daki devletlerin büyük stratejilerini açıklamak için “orta güçler” kavramının kullanılması gerektiğini vurgulamaktadır. 2011-2021 yılları arasında Suriye örneğini analiz ederek, bu aktörlerin ulusal güvenliklerine yönelik doğrudan tehditlere karşı “sınırlı dengeleme” stratejisini tercih ettiğini ortaya koymaktadır. Bu teoriyi iki metodolojik adımla destekliyoruz. İlk olarak, bir çatışmaya odaklanan alt-bölgesel bir alanın sınırlarını tanımlıyor ve maddi kriterler kullanarak bu çatışmada yer alan orta güçleri belirliyoruz. İkinci olarak, bu devletlerin kimliklerini, kendilerine yönelik ikincil tehditleri, hedeflerini ve önemli askeri operasyonlarını analiz etmek için neo-klasik büyük strateji modelini kullanıyoruz. Orta güçlerin temel hedefinin, acil ve yakın tehditleri sınırlı dengeleme yoluyla kontrol altına almak olduğunu ileri sürüyoruz. Bunu, Suriye iç savaşında dört orta gücün – İran, İsrail, Suudi Arabistan ve Türkiye – nasıl hareket ettiğini inceleyerek gösteriyoruz. Son olarak, bu teorinin 7 Ekim 2023 sonrası İsrail ile Hamas, Hizbullah ve İran arasındaki savaşlara nasıl uygulandığını ortaya koyuyoruz.
Orta Doğu’nun tarihi, imparatorluklar, devletler ve devlet-altı aktörler arasında çok sayıda çatışmaya sahne olmuştur. Etnik ve dini bölünmeler ile 20. yüzyılda şekillenen ulus-devletler, değerleri ve çıkarları çatışma içerisinde olan bir aktörler mozaiği meydana getirmiştir. Birçok çalışma bölgedeki temel mücadelelerin, bölgesel güç olmaya heveslenen hakim devletler arasında gerçekleştiğini öne sürmektedir.[1] Ancak bu makale, bunun daha doğru bir şekilde orta güçler arasındaki rekabetler olarak tanımlanabileceğini ileri sürmektedir.[2] Bu anlaşmazlıklar, farklı kimlik ve hedeflere sahip aktörler arasında sınırlı alt-bölgesel alanlarda meydana gelmektedir. Orta güçler, ittifaklar kurarak ve bölgesel güç statüsü kazanarak savunma pozisyonundan “sınırlı dengeleme” stratejisi benimsemek zorunda kalmaktadır.[3]
Orta Doğu devletlerinin büyük stratejilerini açıklama arayışı, birkaç teori üretmiştir. Bazı akademisyenler, bu devletlerin davranışlarını güç dengesi (ve caydırıcılık) üzerinden analiz eder.[4] Zvyagelskaya, bunun maddi güç üzerinde bir rekabet olduğunu savunur ve Arap Baharı’nın başlangıcından beri dört oyuncunun bölgesel hedeflerini örnek gösterir: İran, Türkiye, Suudi Arabistan ve İsrail.[5] Diğerleri, davranışların etnik kimlikler ile devlet sınırları arasındaki uyumu sağlama mücadelesinden kaynaklanan revizyonist bir çabadan kaynaklandığını iddia eder.[6] Honig ve Arsenault ise Orta Doğu güçlerinin bölgesel hakimiyet için mücadele ettiğini öne sürer.[7]
Bu çalışma, bölgedeki rekabetleri anlamak için orta güçlere odaklanılması gerektiğini savunmaktadır. Bunlar, ekonomik ve askeri kapasite olmak üzere iki temel maddi özelliğe sahip devletlerdir. Orta Doğu’da orta güçler, ideoloji ve kimlik temelinde derin bölünmelere sahiptir. Bölgesel düzen, küresel güçlerin yanı sıra ve aynı zamanda kapsamlı siyasi, askeri ve ekonomik faaliyetler yürüten silahlı devlet-dışı aktörler tarafından da şekillendirilmektedir. Bu bağlamda, orta güçler, geniş kapsamlı stratejilere ya da revizyonist bir aktörle birleşme veya savunma ittifakı kurma gibi savunma stratejilerine maddi olarak güç yetirememektedir.[8] Bu nedenle, bölgedeki orta güçler, genellikle coğrafi yakınlıktaki acil tehditlere karşı “sınırlı dengeleme” stratejisi benimsemektedir.
Sınırlı dengeleme teorisini göstermek için, öncelikle “orta güç” kavramının Orta Doğu’nun farklı alt-bölgelerindeki güç mücadelelerini analiz etmeye neden uygun olduğunu açıklıyoruz.[9] Ardından, neoklasik realizmin bu devletlerin büyük stratejilerini açıklamamıza nasıl yardımcı olabileceğini ele alıyoruz.[10] Makalenin ikinci kısmı, 2011-2021 yılları arasında Suriye iç savaşındaki Suudi Arabistan, Türkiye, İsrail ve İran’ın eylemlerinin karşılaştırmalı bir analizini sunmaktadır. Son bölüm ise, orta güçler ve sınırlı dengeleme teorisinin 7 Ekim 2023’te başlayan bölgesel tırmanışı nasıl açıkladığını göstermektedir.
ORTA GÜÇLER VE SINIRLI DENGELEME
Büyük güçler ile bölgesel düzen ve güvenlik üzerine yapılan çalışmalar köklü bir geçmişe sahiptir.[11] Bu çalışmalarda Orta Doğu, bazen bir “bölgesel güvenlik kompleksi” olarak tanımlanır.[12] Bölgenin istikrarsızlığının birkaç açıklaması vardır. İlk olarak, Orta Doğu’da bir “bölgesel hegemon” bulunmamaktadır. Böyle bir aktör genellikle kendi çıkarlarını ve değerlerini korumasına ve diğer bölgesel devletlerin davranışlarını şekillendirmesine olanak tanıyan bir siyasi, askeri ve ekonomik güç kombinasyonuna sahiptir. Bu hegemonların liderliği, bölgedeki diğer aktörler tarafından da tanınır.[13] İkinci olarak, Orta Doğu’da kapsamlı ve güçlü bölgesel kurumlar ve organizasyonlar yoktur. Örneğin, Arap Birliği çok zayıftır ve kilit aktörleri dışarıda bırakır.[14] Üçüncü olarak, bölgesel aktörler yapıcı ve bağlayıcı ideolojilere veya kimliklere sahip değildir. Arap-Müslüman kimliği, çok sayıda küçük ve orta ölçekli devlet arasında bölünmüştür. Yahudi İsrail devleti dünyada benzersizdir; İran’ın Pers-Şii İslam devleti ve Türk devleti de öyledir. Bu üçü, ulusal güvenliği potansiyel olarak tehdit eden sürekli toplumsal huzursuzluklarla karşı karşıyadır.[15]
Bu bölümde orta güçler kavramının faydasını ve bu devletlerin neden bölgesel dengeleme stratejileri kullandığını açıklıyoruz. İlk olarak, hangi devletlerin orta güç olarak kabul edilmesi gerektiğini anlamak için nesnel, maddi kriterler benimsemeli ve küresel hiyerarşiyi analiz etmeliyiz. Güç, esas olarak bir ülkenin GSYİH’si ve göreli askeri gücüyle tanımlanır. Bu iç kapasiteler, bir küresel güç veya ittifak tarafından saldırıya uğrarsa ağır kayıplar verme potansiyelini gösterir.[16] Bu nedenle, bir bölgede bölgesel ve küresel meseleler üzerinde farklı derecelerde etkiye sahip birkaç “orta güç” bulunabilir.[17]
İkinci olarak, büyük Orta Doğu, farklı güç dinamikleri sunabilen ve diğer bölgelerle örtüşebilen öznel bir sınırdır. Bu nedenle, özellikle net bir sınır, güç yapısı veya kurumsal tasarım eksikliği olan oldukça çekişmeli bölgelerde, orta güçler arasındaki etkileşimlere odaklanılması gerektiğini öneriyoruz.[18] Çeşitli alt-bölgelerdeki çekişmeli etkileşim alanlarının analizleri – örneğin Sudan (Orta Doğu/Afrika Boynuzu), Libya (Orta Doğu/Mağrip, Kuzey Afrika) ve Yemen (Orta Doğu/Basra Körfezi) – kilit devletlerin davranışlarını anlamamıza yardımcı olabilir. Bu çalışma, Levant bölgesindeki çekişmeli alanı incelemektedir.
Üçüncü olarak, Orta Doğu’daki orta güçlerin tercih ettiği büyük stratejileri, çok sayıda küçük devlet ve askeri kapasiteye sahip devlet-dışı aktörlerle birlikte anlamamız gerekmektedir. Neoklasik realizm, bir devletin toplumdan kaynak elde etme kabiliyetini ve tehditlere karşı denge kurma isteğini açıklamak için maddi gücü, elit mutabakatını ve sosyal uyumu inceler.[19] Orta Doğu’nun alt-bölgelerinde birçok aktör tehdit oluşturmaktadır. Neorealist ve neoklasik teoriler, orta güçlerin güvenliklerini güçlendirmek için saldırgan bir strateji uygulama, ittifaka katılma, sorumluluğu başkasına devretme veya saldırganla birleşme gibi birkaç alternatif sunar.[20]
Biz, Orta Doğu’da orta güçlerin “sınırlı dengeleme” eğiliminde olduklarını, çünkü devlet elitlerinin caydırıcılık hatları çizme ve alt-bölgesel alanı kademeli olarak etkilemeyi tercih ettiğini savunuyoruz. Bu strateji üç adımla karakterize edilir. İlk olarak, genellikle diğer ikincil tehditleri kontrol altına almak için gereken, askeri kapasiteye baskı yapmayacak, uzun süreli ancak sınırlı bir askeri operasyondur. Bu bağlamda, İsrail’in Lübnan’da yürüttüğü uzun süreli savaş alışılmadık bir durumdur, çünkü yoğun askeri operasyonlar İsrail’in silahlar için dış güçlere bağımlılığını artırabilir. İkinci olarak, orta güç, çıkarlarını teşvik etmek için çeşitli küresel ve bölgesel devletleri veya devlet-dışı vekilleri manipüle eder. Üçüncü olarak, orta güç iç kapasitelerini artırır veya en azından hükümetin istikrarını ve maddi gücünü korur.
Sınırlı dengeleme, şu değerlendirmeler nedeniyle diğer büyük stratejilere tercih edilir:
- Orta güç, aşağıdaki nedenlerle güvenlik tehdidini doğrudan tek taraflı bir askeri eylemle (örneğin savaşla) değiştiremez:
- Yönetmesi gereken ikinci güvenlik tehditleri vardır.
- Tüm tehditlere agresif bir şekilde yanıt verecek nispeten sınırlı bir askeri kapasiteye sahiptir.
- Rekabete maruz kalan iç siyasi ve ekonomik zorlukları veya yetersiz askeri kapasitesi vardır.
- Bir küresel gücün devreye girip hedeflerini değiştirmeye zorlayabileceği olasılığı orta gücü sınırlar.[21]
- Konsensüse dayalı bölgesel kurumların eksikliği, çok taraflı mekanizmaların çözüm sunmasını engeller.[22]
- Diğer orta güçlere karşı doğrudan saldırgan stratejiler tırmanma eğilimi gösterebilir ve söz konusu orta güç hızlı bir şekilde kesin bir sonuç üretemez, bu da diğer acil tehditleri artırır.
- BM veya NATO gibi uluslararası kuruluşlarda siyasi ve maddi güce sahip olmadığı için bu organların müdahalesini teşvik edemez.
- Bu devlet, diğer orta güçlerle açıkça iş birliği yapamamaktadır, çünkü aralarındaki derin uçurumlar buna engel olmaktadır. Gause ve Walt’un dediği gibi, ideolojiler ve kimlikler ayrıştırıcı olabiliyor. Üstelik bu devlet, diğerlerinin güçlenmesinden çekindiği için de temkinli davranmaktadır.[23]
METODOLOJİ
Bu çalışma, Orta Doğu’daki orta güçlerin stratejilerini açıklamak için Suriye iç savaşını sistematik bir şekilde incelemektedir.[24] Çatışma birkaç nedenden dolayı seçilmiştir. İlk olarak, 2011’de başladığından beri, bu stratejilerdeki değişiklikleri zaman içinde değerlendirebiliriz. İkinci olarak, savaş yarım milyondan fazla insanın ölümüne neden olmuş ve milyonlarca kişiyi ülke içinde ve sınırları ötesinde yerinden etmiştir. Devletlerin çoklu potansiyel tehditleri değerlendirdikten sonra bunlara nasıl tepki verdiğini görebiliriz. Üçüncü olarak, çatışmada Rusya ve ABD gibi küresel güçlerin müdahaleleri önemli rol oynamıştır. Dördüncü olarak, savaş, Sünni ve Şii milisler, Hizbullah ve IŞİD gibi yerel, bölgesel ve küresel devlet-dışı aktörleri içermiştir.[25] Bu çok yönlü vaka, Ekim 2023 savaşından bu yana bölgenin güvenliğindeki dönüşümü anlamamıza yardımcı olacaktır.
Analiz, orta güçler olan Türkiye, İran, Suudi Arabistan ve İsrail’e odaklanmaktadır. Suriye, bu devletlerden üçüyle sınırlarını paylaşmaktadır; dördüncüsü ise İran, Beşar Esad hükümetini hem doğrudan hem de dolaylı olarak açıkça desteklemiştir. Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar gibi Orta Doğu ve alt-bölgedeki diğer devletler, orta güç olarak kabul edilmeleri için gereken maddi eşiğe ulaşamadığından analizden çıkarılmıştır.
Orta güçler, ekonomik ve askeri güç gibi maddi kriterler kullanılarak belirlenmiştir. Ekonomik sıralamalarını Dünya Bankası veritabanını kullanarak değerlendirdik. Devletleri, satın alma gücü paritesi değil, nominal gayrisafi yurtiçi hasıla (GSYİH) ile karşılaştırdık, çünkü ofansif kapasite genellikle dış alımlarla ilişkilidir. Analiz edilen dönemde (2011-2021) İsrail, GSYİH’sini neredeyse ikiye katlayarak 39. sıradan 26. sıraya yükseldi. Suudi Arabistan istikrarlı kaldı; GSYİH’si 671,24 milyar dolardan 833,54 milyar dolara yükseldi ve ortalama 19. sıra pozisyonunu korudu. Türkiye ise ekonomisinde bir gerileme yaşadı. 2013’te 957,78 milyar dolar GSYİH ve 16. sıra ile zirveye ulaştıktan sonra, 2018’de 778,47 milyar dolar ile 19. sıraya düştü. O zamandan beri kademeli bir yükseliş görülüyor. İran en büyük ekonomik düşüşü yaşadı; 2011’de 626,13 milyar dolar GSYİH ile 21. sıradan 2020’de 239,73 milyar dolar ile 47. sıraya geriledi. O zamandan beri yükselişe geçti.
Dört aktörün askeri gücü, Global Firepower kullanılarak karşılaştırıldı. Bu indeks, ofansif askeri yeteneklere vurgu yaparken aktörler arasındaki göreli gücü küresel bir perspektiften değerlendirmeye yardımcı olmayı amaçlamaktadır. Analiz, ekonomik durumları ile göreli askeri güçleri arasında net bir korelasyon olmadığını ortaya koyuyor. Yine de, Global Firepower verilerine göre, bu dört devlet bu dönemde ortalama 10. ile 20. sıralar arasında yer almıştır. Türkiye (10.) ve Suudi Arabistan (20.) sabit kalırken, İsrail 10.’luktan 20.’liğe geriledi. Ekonomik zorluklarına rağmen İran, göreli askeri sıralamasını 20.’den 14.’e yükseltti.
Hipotezlerimiz şöyledir: Birincisi, orta güçlerin birincil stratejisi, iç güvenlik perspektifinden anlaşıldığı şekliyle açık tehditlere karşı denge kurmak, yani doğrudan çıkarlarla ilgili savunmacı bir duruş sergilemektir. Bu tercih, alternatiflerin özellikle yerel ve ikincil hedeflerde maliyetleri artıracağı ve diğer tehditlere karşılık vermek için varlıkların potansiyel olarak azalacağı yönündeki rasyonel bir değerlendirmeden kaynaklanmaktadır. Dahası, tek taraflı hareket etmek veya dengelemek için geniş bir ittifak kurmak gibi alternatif stratejiler geri tepebilir ve daha az sıklıkla benimsenebilir.
BULGULAR
Aşağıdaki bölümlerde, her bir orta gücün Suriye çatışmasındaki stratejisini, özellikle ana askeri ve mali operasyonlarını analiz ediyoruz. Devletin türünü, ideolojisini ve siyasi kimliğini dikkate alıyoruz. Bu değişkenler, yardımcı stratejik kaygılar da göz önünde bulundurularak değerlendiriliyor (Tablo 1’e bakınız). Dört devlet de IŞİD’e karşı operasyonlara katıldığından, çatışmanın bu kısmı analizden çıkarılmıştır. Ayrı bir bölümde, 7 Ekim 2023 saldırılarının tetiklediği savaşlardan bu yana orta güçlerin ana stratejilerini analiz ediyoruz.
TABLO 1: Rejim türü ve Suriye dışındaki cephelerdeki bölgesel taahhütler
Kaynak: Freedom House | Dünyada Özgürlük, “Küresel Özgürlük Durumu,” 2024, https://freedomhouse.org/explore-the-map?type=fiw&year=2024.[26]
Suudi Arabistan
Suudi Arabistan, karmaşık Arap kabile ittifakları, muhafazakar Vehhabizm ve sivil özgürlükler üzerinde sıkı devlet kontrolü ile karakterize edilen bir Sünni monarşisidir (Tablo 1’e bakınız). Nüfusun yaklaşık yüzde 15’ini oluşturan ve doğudaki petrol sahaları çevresinde yoğunlaşan büyük bir Şii azınlık bulunmaktadır. Krallığın temel güvenlik paradigması, devletin varlığına yönelik tehditleri bertaraf etmektir. Bu nedenle Suudi Arabistan, geleneksel olarak bölgesel çatışmalara müdahale etmekten kaçınmıştır. 1990’da Irak’ın Kuveyt’ten çıkarılmasında ABD liderliğindeki geçici bir askeri koalisyonla iş birliği yapması bu kuralın bir istisnasıdır.[27]
Aralık 2010’da Tunus’ta başlayan ve Arap Baharı olarak adlandırılan bölgesel çalkantı, kraliyet sarayında yeniden değerlendirmelere yol açtı. Rejim, radikal ve savaşçı Sünni İslam’ın yükselişinin meşruiyetini tehdit ettiğini gördü. Ayrıca, Şii İranlıların, Suriye’nin Sünni çoğunluğu pahasına Alevi azınlığın lideri Esad’a askeri ve mali destek vermesini bir tehdit olarak algıladı. Hükümdarlar, İran’ın Suriye üzerinde tam bir hâkimiyet kurmasının krallığın iç istikrarını baltalayabileceğine inanıyordu.[28]
Çatışmanın erken döneminde diplomatik alternatifler başarısız olduğunda, Suudilerin 2011-2017 arasındaki birincil stratejisi, Suriye muhalefet gruplarına kapsamlı destek sağlamak oldu.[29] 2013 ortalarında, üst düzey bir isyancı askeri komutan, Riyad’ın isyancı gruplara silahların ana tedarikçisi olduğunu doğruladı.[30] Ayrıca, Suudi yetkililerin Türkiye ve Ürdün’deki meslektaşlarıyla birlikte Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) liderleriyle buluştuğu bildirildi. Bu noktadan itibaren Suudilerin katılımı sadece silah tedarikiyle sınırlı kalmadı; aynı zamanda çeşitli isyancı fraksiyonlara yapılan sevkiyatları izleme ve onaylama işlevini de üstlendiler. Krallık, ÖSO ve benzeri gruplara mali destek bile sağladı. Ancak Riyad, IŞİD ve Nusra Cephesi gibi radikal İslamcı hareketlere karşı müdahalelere karşı çıkan en aşırı Selefi hareketleri desteklemekten dikkatle kaçındı.[31]
Suudi stratejisi, potansiyel tehditleri krallıktan mümkün olduğunca uzak tutmayı amaçlıyordu. Ancak başarısızlık ve Yemen’den gelen artan ikincil tehdit, Suudilerin 2017’de stratejilerini değiştirmesine neden oldu.[32] Riyad’da Suriye muhalefet liderlerinin bir zirvesinden sonra, Dışişleri Bakanı Adil el-Cübeyr, Suudi Arabistan’ın Suriye’deki sorundan çekilmeye karar verdiğini açıkladı.[33] Bu politika değişikliği, Riyad’ın ABD ile 10 yıllık bir askeri-güvenlik anlaşması imzalamasından ve Başkan Donald Trump’ın Esad’ı alternatiflere tercih ettiğini açıklamasından sonra geldi.[34]
Genel olarak, iç savaşta iki ana tehdit belirleyen Suudiler, savaşı Suriye’yi işgal etmek veya Sünni bir bağımlı devlete dönüştürmek için kullanmaya çalışmadıkları gibi diğer orta güçlerle resmi bir ittifak da kurmadılar. Bunun yerine, birincil stratejileri sınırlı dengeleme oldu. Suudi Arabistan, çok sayıda Sünni muhalefet grubuna kapsamlı destek sağlarken sorumluluğu büyük güçlere devretmekten kaçınan bir strateji izledi. Riyad, hiçbir zaman ulusal ordu birimlerini veya diğer Suudi silahlı grupları Suriye’deki iç savaşta doğrudan kullanmak gibi bir çaba içerisinde olmadı.
Riyad ayrıca İranlıların artan varlığına yönelik bir askeri harekâttan kaçındı. ABD ve Rusya, 2017 ortalarında Esad’ın ayakta kalmasının Suriye için en az kötü senaryo olduğunu açıkladığında, Suudiler geri çekildi.[35] Suudiler, ne Ruslar, İranlılar ya da Esad’a yönelik yeni bir strateji ayarlamasına girme gibi bir arayışa içerisinde oldular ne de onlarla birlikte hareket ettiler. Bu stratejik karar, Suudi Arabistan’daki Şii azınlığa ve ana petrol rezervlerine çok daha yakın olan Yemen’de Suudi Arabistan’a yönelik artan tehditler ışığında da değerlendirilmelidir. Esad’ı Arap Birliği’nin bir parçası olarak kabul etme politikasına geçiş, böylece onun hükümeti ile İranlı müttefikleri arasına bir kama koyma çabası olarak açıklanabilir.
İsrail
İsrail, liberal bir demokrasidir ve Batı Şeria’nın işgalinden, 7 Ekim sonrası savaşa kadar Hamas’ın kontrol ettiği Gazze Şeridi’nden gelen tehdide kadar geniş bir güvenlik zorlukları yelpazesine sahiptir (Tablo 1’e bakınız).
İsrail’in kuzey sınırındaki tehditler birkaç meseleyle ilgilidir. İlk olarak, Haziran 1967 savaşından sonra İsrail, Suriye’ye ait Golan Tepeleri’ni kontrol altına aldı ve 1981’de resmi olarak ilhak etti. Geleneksel olarak İsrail’in amacı, bu bölgede Suriyelilerle ateşkesi mümkün olduğunca uzun süre uygulamak olmuştur. İkinci olarak, İsrail, Hizbullah gibi rakiplerine karşı askeri üstünlüğünü koruyarak kuzey sınırını güvence altına almaya çalışmıştır. Üçüncü olarak, İsrail, İran’ın Suriye ve Lübnan’daki hâkimiyetini azaltmaya çalışmıştır; çünkü bu, Şii İslam doktrinine dayalı bir askeri ittifakın Tahran’dan Beyrut’a, Şam üzerinden uzanma riskini taşır. Bu üç çıkar, 2011’den itibaren İsrail’in Suriye’ye yönelik politikalarını analiz etmenin temelini oluşturur.
İsrail’in askeri eylemlerinin çoğu sınırlı nitelikteydi. Bunlar, İran’ın Şam Uluslararası Havalimanı üzerinden Hizbullah’a silah sevkiyatlarına karşı hava sortilerini içeriyordu. Resmi verilere göre, İsrail Hava Kuvvetleri 2012-2017 yılları arasında Suriye’deki İran hedeflerine 100’den fazla kez saldırdı.[36] Bu saldırıların çoğunda Rus güçlerini tehlikeden uzak tutmak için Ruslarla koordinasyon sağladı.[37] İsrail, 2018’de bu stratejiyi açıkça ilan edene kadar belirsizliği korudu.[38]
İsrail ayrıca, Esad yanlısı grupları Golan Tepeleri’ndeki pozisyonlarına saldırmaktan caydırmak için önlemler aldı. Bu, Kasım 2012’de, üç havan mermisinin İsrail’in kuzey bölgesine isabet etmesi ve İsrail güçlerinin ağır ateşle karşılık vermesiyle tekrar yaşandı.[39] 2013-2022 yılları arasında, Suriye-İsrail sınırında, Suriye’den faaliyet gösteren güçler tarafından başlatılan 70 askeri olay kaydedildi. Bunlar, İsrail’e doğru dikey ateş açma, sınır çitine patlayıcı yerleştirme girişimleri, İsrail topraklarına insansız hava araçları fırlatma ve sızma girişimlerini içeriyordu. Filistinli örgütler ve IŞİD mensupları da bu faaliyetlere katılmıştır. Birkaç durumda İsrail, Suriye ordusunun mevzilerine ateş açarak, Esad rejimine bu tür faaliyetleri durdurması gerektiği mesajını göndermiştir.[40]
Son olarak, İsrail, Golan Tepeleri’nin Suriye bölgesindeki isyancı gruplara sınırlı yardım sağladı. Stratejisinin diğer iki ayağının aksine, İsrail’in resmi politikası bu konuda muğlaktı. 2017’de, İsrail’in beş yıl boyunca bazı isyancı güçleri desteklediği, onlara silah, para ve yiyecek sağladığı bildirildi. Esad karşıtı koalisyonla bağlantılı bir grubun sözcüsü Mutasım el-Golani, “İsrail kahramanca yanımızda durdu” diye bu durumu doğruladı.[41] İsrail Savunma Kuvvetleri Genelkurmay Başkanı Gadi Eisenkot, İsrail’in Suriye’nin Golan bölgesindeki isyancılara kendilerini savunma amacıyla silah sağladığını ancak 2019 yılında kabul etti.[42]
Bu şekilde, Suriye çatışmasından kaynaklanan çeşitli tehditler tespit eden İsrail, özellikle yakın tehditlere ve İran’ın Hizbullah’ı güçlendirebilecek eylemlerine karşı sınırlı dengelemeye odaklanmaya karar verdi. Küresel müttefiki olan ABD ile doğrudan bir ittifak bile kurmadı. Esad’ın müttefiklerine karşı diğer orta ölçekli güçlerle herhangi bir paslaşma ya da dengeleme söz konusu olmadı. Dahası İsrail, Esad’ı daha da zayıflatmak ya da nüfuzunu Suriye’nin Golan Tepeleri’nin ötesine genişletmek için stratejik ortamın dönüşümünü manipüle edecek herhangi bir eylemlilik içerisine girmedi.
Türkiye
Türkiye, yaklaşık yüzde 70’i Sünni Türkler ve yüzde 20’si çoğunlukla İstanbul ve güneydoğuda yaşayan Kürtlerden oluşan demokratik bir Müslüman cumhuriyettir. Son dönemde ülkenin insan hakları sicili kötüleşmiştir.[43]
Suriye iç savaşı boyunca Ankara, küresel ve bölgesel düzeyde birçok stratejik çabaya dâhil olmuştur. İlk olarak, NATO’ya bağlı kalmış ve ittifakın ikinci en büyük ordusunu korumuştur. İkinci olarak, Kıbrıs’ta daimi asker konuşlandırmış, Balkanlar ve diğer çatışma bölgelerinde askeri operasyonlar yürütmüş ve Libya’da Halife Hafter grubunu desteklemiştir.[44] Üçüncüsü, ülkedeki büyük Kürt azınlık içerisinde hükümete karşı meydana gelecek bir isyanı önlemeye yönelik kararlı bir tutum sergilemiştir (Tablo 1).
Suriye’deki çatışma, komşusuyla 900 kilometrelik bir sınırı paylaşan Türkiye için yeni endişeler doğurmuştur. Recep Tayyip Erdoğan başlangıçta çatışmanın erken döneminde Esad’ı desteklerken, kısa süre sonra Suriye liderini istifa etmeye ve yeni bir rejimin kurulmasına izin vermeye çağırmıştır.[45] Ankara ayrıca, Kürtlerin iç savaşı kuzeydoğu Suriye’de bir alt-devlet oluşturmak için kullanabileceğinden ve bu durumun Türkiye içinde Kürt bağımsızlığı için silahlı bir hareketi teşvik edebileceğinden endişe duyuyordu.[46] Bu olasılıklar göz önüne alındığında, Türkiye iki ana dengeleme stratejisi benimsedi.
İlk strateji, ÖSO’ya askeri yardım sağlamaktı. 2011’in ikinci yarısından 2012’nin başına kadar Türkiye, askeri istihbarat gözetiminde kendi topraklarında muhalifleri eğitti.[47] 2014’te Türkiye, CIA liderliğindeki Ortak Operasyon Merkezi’ne ev sahipliği yaptı ve bu merkez isyancı güçleri destekledi. Pierret, Türkiye’nin Suriye isyanının en etkili tek sponsoru olduğunu iddia ediyor.[48] Ankara’nın ÖSO’ya desteği, Türk halkının çoğunun bu grubu düşman olarak görmesine rağmen devam etti.[49] Suudi Arabistan’dan farklı olarak Türkiye, bazıları açıkça Kürt karşıtı olan radikal İslamcı milisleri de destekledi. Binlerce Selefi savaşçı, tampon bölgelerde Türk kuvvetleriyle birlikte yer almaya devam etti.[50]
Diğer dengeleme stratejisi unsuru, Suriye topraklarına seçici askeri müdahaleydi. İlki, Şubat 2015’te, Osmanlı İmparatorluğu’nun kurucusu Süleyman Şah’ın dedesinin Suriye’de IŞİD güçleri tarafından kuşatılan mezarını taşımak için gerçekleştirilen Şah Fırat Operasyonu’ydu.[51] İkincisi, Ağustos 2016’da başlayan Fırat Kalkanı Operasyonu, Suriye’deki IŞİD’i, özellikle Afrin Kantonu’nu hedef aldı. Bu operasyon, sadece Fırat’ın doğusundaki IŞİD güçlerini ortadan kaldırmakla kalmadı, aynı zamanda Kürt kantonlarını nehrin doğusu ve batısına bağlayan bir toprak şeridini kontrol altına alarak onların askeri operasyonel kapasitesini felce uğrattı.[52] Üçüncü tek taraflı müdahale, İdlib kentini ele geçirdi ve bölge üzerinde bir Türk mandası kurdu; bu, yerlerinden edilmiş Suriyeliler için bir sığınak hizmeti verdi. Bu, Ekim 2017’de Ankara, Moskova ve Tahran’ın, Türkiye’nin isyancıların elindeki topraklarda 12 gözlem noktasına sahip olacağı konusunda anlaşmasından sonra başlatıldı.[53] 2019’da, Trump’tan onay aldıktan sonra, Türk ordusu kuzeydoğu Suriye’de başka bir bölge oluşturdu, Kürtleri sınırdan daha da uzaklaştırdı ve onları Rusya ve Esad ile hizalanmaya zorladı.[54]
Türkiye’nin söz konusu operasyonları, sınırlı dengelemeye odaklanmıştır. Ankara, başka güçlerle işbirliği yapmamış ya da net ittifaklar kurmamıştır. Ankara, Radikal İslamcıları desteklerken Suriye rejimine karşı Sünni koalisyona zarar veren açık bir Kürt karşıtı duruş sergilemiştir. Türkiye, büyük askeri güçlere sahip olsa da bunları Esad’ı devirmek için kullanmamış, çoğu zaman sadece küresel güçlerle değil İran yanlısı milislerle de çatışmaktan kaçınmıştır.
İran
İran, kötü insan hakları siciliyle tanınan dini bir teokratik rejim tarafından yönetilen İslam cumhuriyetidir (Tablo 1’e bakınız). Nüfusun yaklaşık yüzde 90’ını oluşturan Şiileri korumaya kararlıdır ve bu Şiiler Irak ve Azerbaycan’da da baskındır. Lübnan, Suriye ve Yemen’de de önemli Şii nüfuslar bulunmaktadır. Hedefi, Şii devrimini genişletmektir.[55]
Geçtiğimiz on yıl boyunca İran çeşitli stratejik tehditleri yönetmekle meşgul olmuştur. İlk olarak, nükleer silahlanma programı küresel yaptırımlarla karşı karşıya kalmıştır. Yukarıda analiz edilen GSYİH verileri, ekonomik kayıpları göstermektedir. İkinci olarak, bu yaptırımlar halk içerisinde yaygın bir huzursuzluğa ve şehirlerde ayaklanmalara yol açmıştır. Son olarak, ideolojisi gereği rejim, Şii müttefiklerini korumaya çalışmaktadır. Bu nedenle İran, 1979 devriminden bu yana Suriye’ye yoğun bir şekilde müdahil olmuştur. Şam ile ittifak, Tahran’ın Şii devriminin en değerli stratejik kazanımı olan Lübnan Hizbullah’ını tedarik etmesine ve eğitmesine yardımcı oldu. Örneğin Lübnan sınırındaki Suriye’deki Zebedani kenti, İran için Hizbullah’a ikmal sağlayan lojistik bir merkez olarak önem taşımaktadır. Suriye iç savaşı IŞİD gibi Sünni radikalleri de güçlendirmiş ancak bu durum başka sorunlara yol açmıştır. Bu militanlar kendi dini doktrinlerini benimsemeyen tüm azınlıklara zulmetmiştir.[56]
İç savaşın başlarında İranlılar Esad güçlerini desteklemek için Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) da dâhil olmak üzere birkaç bin asker konuşlandırdı.[57] Hizbullah gibi Şii milisler de DMO’ya katıldı. İranlı askerlerin sayısı zamanla 20.000’in üzerine çıktı.[58] İncelenen dönemin sonunda Suriye’de 10 farklı bölgede 131 İran üssü bulunuyordu.[59] İlginç bir şekilde İran, Esad karşıtı güçlere askeri destek sağlayan Suudiler ya da Türkler gibi bölgesel aktörlerle çatışmaya girmedi.
Tahran’ın en önemli çabalarından bir diğeri de Esad ve diğer Şii yanlısı milislere mali destek sağlamaktı. Yakıt ve mal tedarik ederek Esad’ın kontrolü altındaki bölgeleri güçlendirmeyi başardı. Suriye’de uzun vadeli bir ekonomik hâkimiyet politikası izleyen İran, 2011’den itibaren yılda 1 milyar dolarlık bir kredi hattı sağladı.[60] Devrim Muhafızları raporlarına göre İran, 250.000’den fazla milis ve ajana aylık maaş ödedi.[61] İran ve Esad yanlısı milislerin sürekli çabaları, çatışmanın Esad’ın lehine dönmesinin en önemli nedenlerinden biriydi. İran’ın doğrudan askeri desteği ve Esad karşıtı güçlerle sürekli angajmanı, diğer üç orta güç tarafından benzersiz bir şekilde desteklendi.
İran’ın katılımı için iki açıklama vardır. İlki, Şiileri koruma taahhüdüdür. Ancak İran elitleri, Suriye üzerinden Lübnan ve Irak gibi Şii hâkim devletleri birleştirmeyi, bölgesel güçlere ve Amerikan ve Avrupa’nın çok dinli toplulukları kapitalist ve liberal değerler yoluyla destekleme politikalarına meydan okumanın bir yolu olarak gördü.[62] Her şeyden önce, İran eylemlerinin çoğu, küresel veya bölgesel devletlerle doğrudan yüzleşmek için değil müttefiklerini güçlendirmek için gerçekleştirildi. Böyle bir sınırlı dengeleme stratejisi benimsemek, İran’ın İsrail veya Türkiye tarafından konuşlandırılan birliklere yönelik saldırılardan korkmadan durumu yavaşça istikrara kavuşturmasına izin verdi.
SINIRLI DENGELEME VE 7 EKİM SONRASI BÖLGESEL GÜVENLİK
Ekim 2023’te patlak veren savaş, orta güçler ve sınırlı dengeleme anlayışı için ilginç bir test örneği sunuyor. Bazı analistler, İran’ın son yıllarda İsrail’e karşı kararlı bir kampanya başlatmak ve bölgesel bir güç olarak konumunu güçlendirmek için birden fazla vekilden oluşan bir güvenlik duvarı kurduğunu iddia ediyor. Eğer doğruysa, bu Suriye iç savaşı sırasındaki stratejisinden bir sapma anlamına gelecektir. Ancak biz durumun böyle olmadığını savunuyoruz. Küresel güçlerin -İsrail’in ABD’den, İran’ın Çin ve Rusya’dan- desteğe ihtiyaç duymalarına rağmen, iki bölgesel devlet hamileriyle açık bir koordinasyon olmaksızın operasyonlara başlamıştır.[63] Dış aktörlerin tamamı ise çatışmaların sona ermesi için baskı yapmıştır.
Hamas, muhtemelen İran’ın teşvikiyle İsrail’e saldırısını başlattı. Ancak Tahran’ın ilgisinin İsrail ile Suudi Arabistan arasındaki normalleşmeyi önlemek olduğu görülüyor.[64] Daha sonra Lübnan Hizbullah’ını İsrail’e karşı bir füze yıpratma savaşına teşvik etti ve gruba finansman ve cephane sağladı. Ancak İran, Suriye veya Lübnan’da İsrail’e yönelik saldırılara destek olmak için silahlı kuvvetlerini konuşlandırmadı.[65] Ve çatışmanın erken, kritik aşamalarında geniş füze ve drone stoklarını kullanmadı. Nisan ve Ekim 2024’te iki kez İran, İsrael’e doğrudan ve büyük çaplı hava saldırıları düzenledi. Ancak her iki olay da İsrail’in eylemlerine misilleme olarak değerlendirildi. Ayrıca İran, Gazze ve Lübnan’daki savaşın sona ermesi ve savaş öncesi statükoya dönülmesi çağrısında bulundu.
İsrail ise tehdidin yakınlığı ve ciddiyeti nedeniyle 7 Ekim’den sonra Hamas’a kararlı bir güçle misilleme yaptı. Ancak İsrail güçleri ne Gazze üzerinde tam kontrol kurdu ne de Gazze’yi tamamen işgal etmeye çalıştı. Aynı şekilde İsrail neredeyse bir yıl boyunca Hizbullah ile çatışmayı tırmandırmaktan kaçınarak ateşkes ve grubun ana güçlerinin Lübnan’ın en güneyindeki nehir olan Litani’nin ötesine çekilmesi çağrısında bulundu. Ayrıca Tahran’ın kendisine yönelik saldırıları desteklediğini ve düzenlediğini açıkça belirtmesine rağmen İran’ı doğrudan hedef almadı. İsrail’in gücünün sınırları İran’daki hedeflerin koordinasyonunda, Beyrut’un güneyindeki Dahiya bölgesine yönelik saldırılarını sınırlandırmadaki Amerikan başarısında ve Washington’un itirazları nedeniyle Gazze’ye insani yardım akışını kesememesinde iyice ortaya çıktı.[66]
Diğer orta güçler beklendiği gibi hareket etti. Suudi Arabistan, çatışmada doğrudan bir çıkarı olmadığını belirtti. İki devletli çözüm konusundaki geleneksel duruşunu korudu ve Filistinlilere milyarlarca dolarlık yardım gönderdi.[67] Krallık ateşkes çağrısında bulunurken ve sivillerin korunmasını isterken, Kızıldeniz’deki Husi saldırılarını daha büyük bir öncelik olarak gördü. Türkiye ise, İsrail’in Filistinlilere yönelik saldırılarını kınadı ve İsrail’e yaptırımlar uygulayarak müdahale tehdidinde bulundu. Herhangi bir tarafa askeri destek sağlamadı. Ankara’nın resmi politikası, uluslararası bir mekanizma kurulmasını veya Filistin Yönetimi’nin Gazze Şeridi’nde kontrolü ele alması yönündeydi. Türkiye için daha önemli olan, kuzey Suriye’deki askeri varlığını güçlendirmek, ele geçirdiği topraklarda statükoyu korumak ve Kürtlerin kazanımlarını geri almaktı.[68]
SONUÇ
Orta Doğu’daki rakip devletlerin büyük stratejileri için birkaç açıklama vardır. Bu makale, “orta güçler” kavramının, söz konusu kilit devletlerin çıkarlarını belirleyen ve davranışlarını anlamamıza yardımcı olan bir analitik çerçeve sunduğunu gösteriyor. Bu, Suriye iç savaşı örneğinde açıkça görülebilir.
Bu çalışmanın en önemli bulgusu, orta güçlerin, sorumluluğu başkasına devretme, yükselen güçlere karşı dengeleme veya saldırganla birleşme gibi alternatif stratejiler yerine sınırlı dengelemeyi tercih etme eğiliminde olduğudur. Bölgesel devletlerin hiçbiri Suriye çatışmasına müdahale ederken az dengeleme yapmayı seçmedi. Her biri, gelişen çatışmayı bir tehdit ve fırsat olarak anladı ve bunu diğer zorluklar ve iç güvenlik değerlendirmeleriyle ilişkilendirdi. Dahası, analizde gösterildiği gibi, Rusya ve ABD gibi küresel güçlerin tepkilerini dikkate aldılar. Bazen birbirlerinin ana hedeflerini baltaladılar, ancak orta güçlere yönelik tehditleri tırmandırmadılar.
Tehditler özneldir. Bir orta güç için önemi, o devletin iç güvenlik ve uluslararası sistem değerlendirmelerine bağlıdır. Dört orta güçten İran, Suriye iç savaşında en çok tehdit edilen taraf oldu. İslam Cumhuriyeti, Suriye ile sınır paylaşmasa da Esad rejiminin çöküşü, kilit vekillerinden biri olan Hizbullah’ın yenilmesiyle ve yok olmasıyla sonuçlanabilirdi. Bu nedenle Tahran büyük riskler aldı, ancak Türkiye, Suudi Arabistan veya hatta İsrail ile doğrudan yüzleşmemeye dikkat etti. Sınırlı dengeleme stratejisi, İsrail’in Hamas ile savaşı 7 Ekim 2023’te patlak verdiğinde bile devam etti. İran vekillerini destekledi, ancak İsrail’e sadece iki kez doğrudan saldırdı. Doğrudan saldırılardan uzak durdu ve İsraillileri İran topraklarındaki askeri ve sivil altyapıya saldırmaktan caydırmaya çalıştı. Buna karşılık İsrail, askeri kapasitesine ve Suriye, İran ve Hizbullah ile uzun süredir devam eden rekabetine rağmen, sadece coğrafi yakınlıktaki iki sınırlı tehdide odaklandı.
Türkiye, Suriye iç savaşında birkaç şekilde tehdit edildi ve buna iki stratejiyle yanıt verdi: Savaşın ilk zamanlarında Esad’ın devrilmesini istedi, ancak Rusya 2015’te müdahale ettiğinde Ankara, Kürt sorununa ve sınır güvenliğine odaklandı. Suudiler için radikalizm ve İran’ın kazanımlarından kaynaklanan tehditler, milyarlarca dolar yatırım yapmaları için yeterince ciddiydi. Ancak krallık, artan maliyetleri ve başarı şansının azaldığını fark ettiğinde, politikalarını Yemen ve diğer ikincil tehditlere doğru yeniden ayarladı. Türkiye veya Suudi müdahalesini Suriye’de başarısızlık olarak değerlendirmek yanıltıcıdır. Hiçbiri Esad’ı devirme gibi başlangıç hedefini başaramadı, ancak bu, ana stratejik çıkar değildi. Ankara ve Riyad, topraklarını milyonlarca mültecinin yayılmasından ve iç isyan tehdidinden korumayı tercih etti.
Her bir orta güç, Suriye iç savaşından kaynaklanan tehditleri sınırlı dengeleme ile kontrol altına alırken, 7 Ekim sonrası çatışmalar farklı davranışlar sergiliyor gibi görünebilir. İsrail, çok daha ciddi ve acil bir tehditten korkarak, ilk bakışta geleneksel güvenlik politikasını kökten değiştirmiş gibi görünüyor. Ancak bu, göründüğü kadar keskin bir kopuş değildir. Bir yıldan fazla bir süredir, Gazze operasyonu dışında, İsrail, özellikle İran ile büyük bir savaştan kaçınarak sınırlı bir strateji izledi.
Bu sınırlı dengeleme modelini daha fazla değerlendirmek için daha fazla vaka çalışmamız gerekiyor. Ancak bu makale, alt-bölgesel rekabetleri analiz etmenin, bu devletlerin uluslararası kuruluşlar ve özellikle küresel güçler tarafından dayatılan sınırlamalara rağmen hedeflerine nasıl ulaşmaya çalıştığını daha iyi anlamamıza yardımcı olduğunu gösteriyor.
SON NOTLAR
- Martin Beck, “The Concept of Regional Power as Applied to the Middle East,” in Regional Powers in the Middle East: New Constellations after the Arab Revolts, ed. Henner Fürtig (New York: Palgrave MacMillan, 2014), 1-20; Sara Bazoobandi, ed. The New Regional Order in the Middle East: Changes and Challenges (Cham: Springer, 2020).
- Irina Zvyagelskaya, “Political Trends in the Middle East: A Glimpse into the Future?” Strategic Assessment 24, no. 1 (2021): 128–35.
- Benjamin Miller, “Balance of Power or the State-to-Nation Balance: Explaining Middle East War Propensity,” Security Studies 15, no. 4 (2006): 658–705; Benjamin Miller, States, Nations, and the Great Powers: The Sources of Regional War and Peace (Cambridge: Cambridge University Press, 2007); F. Gregory Gause, “Ideologies, Alignments, and Underbalancing in the New Middle East Cold War,” PS: Political Science & Politics 50, no. 3 (2017): 672–75.
- Or Arthur Honig and Joshua T. Arsenault, “Who Succeeds in the Competition for Regional Dominance in the Contemporary Middle East?” Middle East Policy 27, no. 4 (2020): 30–47.
- Kenneth N. Waltz, Theory of International Politics (Reading, MA: Addison-Wesley, 1979); Stephen M. Walt, The Origins of Alliances (Ithaca, NY: Cornell University Press, 1987); John J. Mearsheimer, The Tragedy of Great Power Politics (New York: W. W. Norton, 2001).
- Amitav Acharya, “The Emerging Regional Architecture of World Politics,” World Politics 59, no. 5 (2007): 630; Mearsheimer, Tragedy of Great Power Politics; Douglas Lemke, Regions of War and Peace (Cambridge: Cambridge University Press, 2002); Barry Buzan and Ole Wæver, Regions and Powers: The Structure of International Security (Cambridge: Cambridge University Press, 2003).
- Buzan and Wæver, Regions and Powers, 450–1.
- Mearsheimer, Tragedy of Great Power Politics, chapter 2, note 8.
- Maxi Schoeman, “South Africa as an Emerging Middle Power: 1994–2003,” in State of the Nation: South Africa 2003–2004, ed. John Daniel, Adam Habib, and Roger Southall (Cape Town: HSRC Press, 2003), 349–67; Detlef Nolte, “How to Compare Regional Powers: Analytical Concepts and Research Topics,” Review of International Studies 36, no. 4 (2010): 881–901.
- Tanja A. Börzel and Thomas Risse, “Introduction: Framework of the Handbook and Conceptual Clarifications,” in Oxford Handbook of Comparative Regionalism, ed. Tanja A. Börzel and Thomas Risse (Oxford: Oxford University Press, 2016), 7.
- Walt, Origins of Alliances, Gause, “Ideologies, Alignments, and Underbalancing,” 673.
- Detlef Nolte, “How to Compare Regional Powers: Analytical Concepts and Research Topics,” Review of International Studies 36, no. 4 (2010): 886; Øyvind Østerud, “Regional Great Powers,” in Regional Great Powers in International Politics, ed. Iver B. Neumann (New York: St. Martin’s Press, 1992), 12; Martin Wight, Power Politics, ed. Hedley Bull and Carsten Holbraad (London: Royal Institute of International Affairs 1978), 65.
- Wight, Power Politics, 61–67.
- Thompson et al., Regions, Power, and Conflict, 16–22. Buzan and Wæver call these overlaps “subcomplexes,” Buzan and Wæver, Regions and Powers, 50–1.
- Not to be confused with the literature on “spheres of influence” that focuses on the projection of influence and legitimation by major powers. Susanna Hast, Spheres of Influence in International Relations: History, Theory, and Politics (Farnham: Ashgate 2014).
- Gause, “Ideologies, Alignments, and Underbalancing,” 672–5; Gadi Hitman and Chen Kertcher, “Explaining a state status quo and non-state revisionist dynamic: The case of the conflict between Hamas and Israel 2007–2019,” Ethnopolitics 22, no. 2 (2021): 140–56.
- Nicholas Kitchen, “Systemic pressures and domestic ideas: A neoclassical realist model of grand strategy formation,” Review of International Studies 36, no. 1 (2010): 121, 134–6; Norrin M. Ripsman, “Neoclassical realism,” International Studies, December 22, 2017, https://doi.org/10.1093/acrefore/9780190846626.013.36.
- Waltz, Theory of International Politics, 124–8; Walt, The Origins of Alliances, 33–40; Mearsheimer, Tragedy of Great Power Politics, 267–333.
- F. Gregory Gause and Ian S. Lustick, “America and the regional powers in a transforming Middle East,” Middle East Policy 19, no. 2 (2012): 1–9; Stefan A. Schirm, “Leaders in need of followers: Emerging powers in global governance,” European Journal of International Relations 16, no. 2 (2009): 197–221.
- Walt, Origins of Alliances, Gause, “Ideologies, Alignments, and Underbalancing,” 673.
- Alexander L. George and Andrew Bennett, Case Studies and Theory Development in the Social Sciences (Cambridge, MA: MIT Press 2005).
- Phillips, Battle for Syria; Alex J. Bellamy, Syria Betrayed: Atrocities, War, and the Failure of International Diplomacy (New York: Columbia University Press, 2022); BBC, “Why has the Syrian war lasted 12 years?” May 2, 2023, https://www.bbc.co.uk/news/world-middle-east-35806229.
- Gadi Hitman, A SWOT Analysis of a Family-Wahhabi Nationalism Case Study (Lanham, MD: Lexington Books 2022).
- Phillips, Battle for Syria, 32–4, 118–21; Bellamy, Syria Betrayed, chapter 2.
- Mariam Karouny, “Saudi edges Qatar to control Syrian rebel support,” Reuters, May 21, 2013, https://www.reuters.com/article/us-syria-crisis-saudi-insight-idUSBRE94U0ZV20130531.
- Frank Gardner, “Gulf Arabs ‘stepping up’ arms supplies to Syrian rebels,” BBC, October 8, 2015, https://www.bbc.co.uk/news/world-middle-east-34479929; Phillips, Battle for Syria, 121–4, 117–21, 137–42; Bellamy, Syria Betrayed, 82, 96, 145, 158, 171.
- Bellamy, Syria Betrayed, 286–7.
- Martin Chulov, “Victory for Assad looks increasingly likely as world loses interest in Syria,” The Guardian, August 31, 2017, https://www.theguardian.com/world/2017/aug/31/victory-for-assad-looks-increasingly-likely-as-world-loses-interest-in-syria.
- Murtaza Hussain, “Why Donald Trump’s pro-Assad stance won’t end Syria’s turmoil,” The Intercept, January 18, 2017, https://theintercept.com/2017/01/18/why-donald-trumps-pro-assad-stance-wont-end-syrias-turmoil.
- Phillips, Battle for Syria, 263.
- Amos Harel, “Israel has attacked weapons convoys for Hezbollah and other organizations nearly a hundred times in five years,” Haaretz, August 16, 2017, https://www.haaretz.co.il/news/politics/2017-08-16/ty-article.premium/0000017f-d497-a1ff-f3c418220000, in Hebrew.
- Daniel Bettini, “IDF chief reveals Israel’s ‘silent’ war on Iran,” Ynet, January 13, 2019, https://www.ynetnews.com/articles/0,7340,L-5445834,00.html; Chen Kertcher and Dima Course, “The Practice of Friendship Balancing: Russia-Israel Relations, 2015–2021,” Middle East Policy 31, no. 2 (2024): 76–80, https://doi.org/10.1111/mepo.12743.
- Haaretz, “Outgoing army chief: Israel attacked thousands of Iranian targets in Syria,” January 13, 2019, https://www.haaretz.com/israel-news/2019-01-13/ty-article/outgoing-army-chief-israel-attacked-thousands-of-iranian-targets-in-syria/0000017f-e7f3-df5f-a17f-fff1cb240000.
- Eli Ashkenazi, “3 mortar shells from Syria hit Israel,” Haaretz, November 8, 2012, https://www.haaretz.com/2012-11-08/ty-article/syria-shells-land-in-israel/0000017f-e8d9-df5f-a17f-f8dflaf30000.
- Phillips, Battle for Syria, 267–76; Bellamy, Syria Betrayed, 209, 304–5, 331–6.
- Rory Jones, “Israel gives secret aid to Syrian rebels,” The Wall Street Journal, June 19, 2017, https://www.wsj.com/articles/israel-gives-secret-aid-to-syrian-rebels-3497813430.
- Judah Ari Gross, “IDF chief finally acknowledges that Israel supplied weapons to Syrian rebels,” Times of Israel, January 14, 2019, https://www.timesofisrael.com/idf-chief-acknowledges-long-claimed-weapons-supply-to-syrian-rebels.
- Phillips, Battle for Syria, 34–7.
- Rich Outzen, “Turkey’s global military footprint in 2022,” The Atlantic Council, December 22, 2022, https://www.atlanticcouncil.org/content-series/ac-turkey-defense-journal/turkeys-global-military-footprint-in-2022.
- Jonathon Burch, “Turkey tells Syria’s Assad: Step down!” Reuters, November 22, 2011, https://www.reuters.com/article/us-syria-idUSL5E7MD0GZ20111122; Richard Spencer, “Turkey condemns violence as Assad’s helicopters open fire,” The Telegraph, June 10, 2011, https://www.telegraph.co.uk/news/worldnews/middleeast/syria/8569383/Turkey-condemns-violence-as-Assads-helicopters-open-fire.html; Phillips, Battle for Syria, 70–5.
- Allison Astorino-Courtois, “Turkish interests in Syria and Iraq,” NSI, February 2017, https://nsiteam.com/sma-reachback-r2q16-turkish-interests-and-albab; Phillips, Battle for Syria, 209–11.
- Haytham Manaa, “Syria’s opposition has been led astray by violence,” The Guardian, June 22, 2012, https://www.theguardian.com/commentisfree/2012/jun/22/syria-opposition-led-astray-by-violence.
- Thomas Pierret, “Turkey and the Syrian insurgency: From facilitator to overlord,” in Turkey, Russia and Iran in the Middle East: Establishing a New Regional Order, ed. Bayram Balci and Nicolas Monceau (Cham: Palgrave Macmillan 2021), 59–77.
- Ahval, “Three-quarters of Turks disapprove of government’s Syrian refugee policy – poll,” September 12, 2019, https://ahvalnews.com/syrian-refugees/three-quarters-turks-disapprove-governments-syrian-refugee-policy-poll.
- Phillips, Battle for Syria, 107–10; Bellamy, Syria Betrayed, 96–8, 102–4.
- Cengiz Aktar, “The truth about Operation Shah Euphrates,” Al Jazeera, February 23, 2015, https://www.aljazeera.com/opinions/2015/2/23/the-truth-about-operation-shah-euphrates.
- Phillips, Battle for Syria, 235–8; Francesco Siccardi, “How Syria changed Turkey’s foreign policy,” Carnegie Europe, September 14, 2021, 4, https://carnegieeurope.eu/2021/09/14/how-syria-changed-turkey-s-foreign-policy-pub-85301.
- BBC, “Syria war: Turkish forces set up positions in Idlib,” October 13, 2017, https://www.bbc.co.uk/news/world-middle-east-41607822; Phillips, Battle for Syria, 261–2, 293–302; Bellamy, Syria Betrayed, 337–82.
- Mohsen Milani, “Why Tehran won’t abandon Assad(ism),” The Washington Quarterly 36, no. 4 (2013): 79–93.
- Shireen T. Hunter, “Iran and the spread of revolutionary Islam,” Third World Quarterly 10, no. 2 (1988): 730–49; Kamran Taremi, “Iranian strategic culture: The impact of Ayatollah Khomeini’s interpretation of Shiite Islam,” Contemporary Security Policy 35, no. 1 (2014): 3–25.
- Geneive Abdo, “How Iran keeps Assad in power in Syria: The weapons, technology, and expertise Tehran sends Damascus,” Foreign Affairs, August 25, 2011, https://www.foreignaffairs.com/articles/iran/2011-08-25/how-iran-keeps-assad-power-syria; Joseph Holliday, “Syria’s armed opposition,” Middle East Security Report 3, March 2012; Phillips, Battle for Syria, 30–2, 151–9.
- Saeed Kamali Dehghan, “Syrian army being aided by Iranian forces,” The Guardian, May 28, 2012, https://www.theguardian.com/world/2012/may/28/syria-army-iran-forces; Robert Fisk, “Iran to send 4,000 troops to aid President Assad forces in Syria,” The Independent, June 16, 2013, https://www.independent.co.uk/news/world/middle-east/iran-to-send-4-000-troops-to-aid-president-assad-forces-in-syria-8660358.html; Ruth Sherlock, “Iran boosts support to Syria,” The Telegraph, February 21, 2014, https://www.telegraph.co.uk/news/worldnews/middleeast/iran/100654144/Iran-boosts-support-to-Syria.html.
- Sam Dagher, “Iran expands role in Syria in conjunction with Russia’s airstrikes,” The Wall Street Journal, October 2, 2015, https://www.wsj.com/articles/iran-expands-role-in-syria-in-conjunction-with-russias-airstrikes-1443811030; Phillips, Battle for Syria, 149–50, 159–63, 239–40; Ido Yahel, “Iran in Syria: From expansion to entrenchment,” Tel Aviv Notes, June 17, 2021, https://dayan.org/content/iran-syria-expansion-entrenchment.
- Enab Baladi, “In maps: 477 locations of foreign powers in Syria, half of which belong to Iran and Hezbollah,” January 6, 2021, https://www.enabbaladi.net/archives/446395, in Arabic.
- Jonathan Saul and Parisa Hafezi, “Iran boasts military support in Syria to bolster Assad,” Reuters, February 21, 2014, https://www.reuters.com/article/uk-syria-crisis-iran-idUKBREA1K0AG20140221; Doron Peskin, “Iran’s perfect takeover plan in Syria,” Calcalist, February 12, 2018, https://www.calcalist.co.il/world/articles/0,7340,L-3731629,00.html, in Hebrew; Phillips, Battle for Syria, 163–4.
- Majid Rafizadeh, “Iran’s forces outnumber Assad’s in Syria,” Gatestone Institute, November 24, 2016, https://www.gatestoneinstitute.org/9406/iran-soldiers-syria.
- Oula A. Alrifai, Nakissa Jahanbani, and Mehdi Khalagi, “Iran’s long game in Syria,” Policy Watch 3640, March 29, 2021, https://www.washingtoninstitute.org/policy-analysis/irans-long-game-syria; Bellamy, Syria Betrayed, 117–9.
- Yonah Jeremy Bob, “US Defense Sec. Austin furious with Gallant over lack-of-notice on Nasrallah strike,” Jerusalem Post, September 29, 2024, https://www.jpost.com/israel-hamas-war/article-822306.
- Javad Heiran-Nia, “Iran Fears Israel-Arab Security Integration More Than Normalization,” Stimson Center, June 21, 2023, https://www.stimson.org/2023/iran-fears-israel-arab-security-integration-more-than-normalization.
- Iran Wire, “Iran Will Not Send Troops to Lebanon and Gaza, Foreign Ministry Says,” September 30, 2024, https://iranwire.com/en/news/134489-iran-will-not-send-troops-to-lebanon-and-gaza-foreign-ministry-says.
- Thomas Mackintosh, “Biden and Netanyahu speak as Israel mulls Iran response,” BBC, October 9, 2024, https://www.bbc.com/news/articles/cx254ydyg1lo; Tom Bateman, “US gives Israel 30 days to boost Gaza aid or risk cut to military support,” BBC, October 16, 2024, https://www.bbc.com/news/articles/c9wk0e8zey2o.
- Arab News, “Saudi Arabia announces monthly financial support to address humanitarian situation in Gaza,” September 29, 2024, https://www.arabnews.com/node/2573275/saudi-arabia.
- Soner Cagaptay, “Turkey Wants to Stitch Iraq and Syria Back Together,” October 8, 2024, https://www.washingtoninstitute.org/policy-analysis/turkey-wants-stitch-iraq-and-syria-back-together-part-1.